Tevfik İzmirli – “Daldan Dala – AB Normları ve Atatürk”

Herkese Merhaba,

Önce çok basit ve temel bir nokta.. Soru şu:

Avrupa normlarını sadece çevre, sanayi, gıda, trafik gibi elle tutulur konularda mı istiyoruz, yoksa hukuk alanında da Avrupa normlarına taraftar mıyız? Zihnen buna hazır mıyız? Yoksa Atatürk’çü propagandanın körelttiği, çağdaş normların dışına savurduğu beyinlerimiz, böyle bol oksijenli ortamları kabul edemiyecek gibi mi? Sadece lafta mı istiyoruz AB normlarını?

Şimdi de, en sonda söyleyeceğim lafı en başta söyleyeyim: Atatürkçülük AB’nin kapısından bile giremez.. ya Atatürkçü kalıp siyaseten olgunlaşmamış, tek adam kültüne saplanıp kalmış milletler kategorisinde oynamaya devam edeceğiz ya da bu Atatürkçü beyin yıkamasından kendimizi ve çocuklarımızı kurtarıp evrensel hukuk
standartlarına doğru tırmanacağız..ergenlikten yetişkinliğe terfi edeceğiz. Zihinlerimize sinmiş bu dogma ile hesaplaşmadıkça, belki teknik ve ticari başarılar elde edebiliriz ama sosyal ve siyasal açılardan geri bir ülke olmaktan kurtulamayız.
Örneğin Kore gibi oluruz en fazla..
AIHM’de en çok mahkum olan ülke ünvanını Rusya ile beraber taşımaya devam ederiz.

AB’deki hukuk normlarına kendimizi gerçekten layık görüyorsak, onlarda sadece Nazi partisi gibi ırkçı – faşişt partiler yasak ya, biz de, müslüman olduğumuz için, şeriatcı parti kurulamaz, deriz.. Hem bu yasak zaten mevcut, ayrıca, cumhuriyeti yıkalım, şeriat, hilafet getirelim diyen bir kaç marjinal dışında, ortada böyle bir akım mı var?
Hızbullah, El-Kaide, vs zaten her yerde yasak..

Osmanlı zamanında bile bu memlekette şer’i idare olmamış.. bakmayın bizim Kemalistler’in Osmanlı’yı şeriat devleti zannetmelerine.. o kesim okur yazar, tahsilli, ama bu konularda devlet eliyle cahil bırakılmış bir gurup…
Çünkü kitlelerden, Emin Oktay’ın tarih kitaplarındaki klişelerin dışındaki bilgi esirgenmiş.. Resmi tarih yorumu dışında kalanları bilenler her devirde varmış, ama onlar da korkudan susmuş.. Zaten aydın haysiyetine sahip olup da Atatürk zamanında Türkiye’de yaşayabilen kaç kişi var ki? Ya zoraki terk-i diyar etmişler, Adnan Adıvar gibi, Zeki Velidi Togan gibi, öbür cepheden Mehmet Akif gibi, ya Büyükelçilik rüşveti ile uzak tutulmuşlar, ya da ev hapsinde…ya da Nazım Hikmet gibi düpedüz zindanda.. veya İttihatcılar gibi darağacında.. İstiklal Mahkemeleri konusuna hiç girmiyoruz..

CHP’liler Nazım’a bayılırlar..bi bakın bakalım Nazım’ın ilk davası, ilk mahkumiyeti, kimin zamanında? Suçlamalar neler? Atatürk + Inönü devirlerinde toplam kaç yılı zindanda geçmiş?.. Nasıl oluyor o zaman, hem Nazım hem Atatürk ve Inönü hayranı olmak?

“Aldırma gönül aldırma”yı kim yazmış? Sabahattin Ali.. Bizim ilericiler kafayı çekince hep bir ağızdan söylerler bunun bestelenmiş halini.. Nerede iken yazmış? Sinop zindanında.. Onu oraya hangi devirde ve hangi suçtan tıkmışlar? Bi bakın bakalım.. Sabahattin Ali’yi hangi devrin polisi katledip ölüsünü köpek leşi gibi tarlaya atmış?

Politik olarak Atatürk devri böyle bir devirdi, ya sofrasında çanak yalayıp dalkavukluk edeceksin, ya Fevzi Çakmak gibi makam uğruna kuzu gibi duracaksın, ya da ağzını açtın mı ya sürgün, ya zindan..en azından ev hapsi..

1925 tarihli Takrir-i Sükun kanunu ile başlayan dönemde neler yasaklanmış bir bakın bakalım..

Tamam çağdaşları olan diğer diktatörler gibi, Hitler gibi, Stalin gibi vampirlerin yanında, bizimki minnoş bir diktatör.. fazla kan dökmüyor.. Siyasal bilimlerde bunun da adı var.. başına daha yumuşak sıfatlar koyuyorlar ama, ikinci kelime hep diktatör..

Kuvvetler ayrılığına değil, kuvvetler birliğine inanıyor, bu konuda konuşmaları, yazıları var.. (çağdışı fikir).
Genelkurmay’ın neden Savunma Bakanlığı’na bağlı olması gerektiğini anlatan yazıları var.. (çağdışı fikir).
Ciddi ciddi, tüm ırkların Türk’lerden kaynaklandığına varan abuk tarih teorilerine abone.. (çağdışı fikir)
Dili yenileştireyim derken anlaşılmaz hale getirdiğini gösteren konuşmaları var.. en komiği Isveç veliahtı şerefine yaptığı konuşma.. Google a girip bakıverin.. şaka gibi.. Allah’dan bu hatasını kendisi de görüp, geri dönüyor da bugün birbirimizi az çok anlayabiliyoruz..

Ben bu adamın hangi fikrini ciddiye alayım?

Ne ülke çapında bir okullaşma çabası var, ne okuma yazma seferberliği başarılı olmuş.. geldiğinde de millet fakir, sefil, öldüğünde de.. zaten bu iktisadi konular ilgi alanında bile değil.. “Tarih bizi dürüst adamlardı ama iktisattan anlamıyorlardı, diye yazacak” lafını Inönü’ye söylemiş. Elle tutulur tek başarıları demiryolu yapımı. Tamam, o dönemde elde para mı vardı, memlekette uzman mı vardı, danışman mı vardı, diyerek hoşgörü gösteriyoruz.. imkanlar, akıllar, fikirler o kadarmış, zaten harplerden perişan çıkmışız, deyip geçiyoruz.. Ama kardeşim, bari o devri, o akılları millete, “bugüne ışık tutacak akıllar fikirler” diye pazarlamaya çalışmayın.

Çok merhametliymiş, öküzün birinin yerine kendini koşmuş köylüyü görmüş de, köylü bunu tanımayıp, Atatürk hakkında atıp tutunca, utanıp arabasına dönmüş de, yaverine ile bir öküz parasını cebinden verdirmiş de..vs.. Baş yalakası Falih Rıfkı anlatıyor. Devr-i saadette köylünün hali.. işte kendi adamları anlatıyor..

Savunmada da öyle.. Rahmetli olduğundan bir sene sonra II. Dünya harbi patlar. Ordunun içinde bulunduğu geriliği generallerin yazdığı anı kitaplarından okuyabilirsiniz.. Ordu resmen oksijen çadırında tutulmuş, bir kıpırdanma olmasın, diyerek.. Rahmetli olana kadar tek Gen.Kurmay Başkanı var.. Mareşal Fevzi Çakmak.. o da sahilden içerilere yol yaptırmamakla meşhur.. düşman çıkarsa kolay ilerlemesin, diyerek..al sana gerçek bir Atatürkçü yaklaşım numunesi..

Ismet Paşa zamanının varlık vergisine hiç girmeyelim.

– Çanakkale kahramanı..tamam..Mustafa Kemal’in başarısı ortada.. burda yalan yok.. (yukarıya doğru üstünde üç silsile daha komutan var ama onların adı resmi tarihte anılmaz pek..merak eden okusun öğrensin).
– Istiklal Savaşımızın Muzaffer Başkumandanı.. tamam.. Allah’ı var.. Nur içinde yatsın.. (Ismet Paşa hariç diğer komutanları gölgede bıraktık ama başrol hakikaten Gazi Mustafa Kemal Paşa’da..).
– Cumhuriyetimizin Kurucusu.. (Cumhuriyet’in ilanını bazı diğer paşaların İstanbul’da olduğu güne getirdiği biliniyor ama karıştırmayalım şimdi.).. İlk günden beri Cumhuriyet aklında zaten.. Allah razı olsun..

Benden buraya kadar.. İş; ekonomi, sosyoloji, siyasete gelip de, toplum mühendisliği denemeleri başlayınca ben ayrılıyorum.. Ben Atatürkçü filan değilim.. zaten neden birşeyci olayım?

Bugün Türkiye’nin karşıya olduğu üç büyük sorunun hiçbirinin Atatürkçü düşünce denilen dogmalar silsilesi ile
çözüme kavuşturulması mümkün değildir. Biz bu gerçekle yüzleşemezsek, gelecek nesiller de aynı üç sorunla yaşamak zorunda kalırlar.. Zaten bu üç sorun, 1923’de hangi üç sorun ise, 2010’da da aynı üç sorundur.. ne dörde çıkmış, ne de ikiye düşürülebilmiştir.. Atatürkçülük çare olsa herhalde şu doksan yılda bunları çözerdi. Hatta şu gelinen noktada, bu sorunların çözümüne engel olan, Atatürkçü düşünce denen bu dogmalar demetinin ta kendisidir.

Nedir bu üç sorun?

1.) Kürt meselesi 2.) Batıya nisbeten ekonomik ve askeri geri kalmışlık 3.) İrtica (bugünkü laikçi – dindar gerilimi).

Bu üç sorunun başladığı zamanlara gitmek istesek belki günümüzden üç yüzyıl geri gitmek gerekir.
Dolayısı ile Atatürk dönemi bu sorunların ne başladığı, ortaya çıktığı dönemdir, ne de çözüldükleri bir dönemdir. Yapılmış olan sadece sorunları baskılamak ve ertelemek olmuştur. Kürt meselesi tarihi bir meseledir. Geri kalmışlığımız, Batı’nın ilerlemeye başladığı asırlardan kalmadır.. Alaturka – alafranga fay hattı II.Mahmut
devrinde ortaya çıkmıştır. Atatürkçülük, bu üç tarihi problemimizin başlangıcı değil, sadece bu problemlere karşı denenmiş ama başarısız olmuş bir yöntemler demetini ve bu yöntemlerin uygulandığı dönemi ifade eder.. Denenmiştir.. artık başarısız olduğu, bu akıllarla alınan tedbirlerle bir yere varılamadığı görülmeli, itiraf edilmeli, inat bırakılmalı, terk edilmelidir..

Bu, söylendiği kadar kolay olmayacaktır.. Çünkü, toplumun etkili kesimlerinde bir din mertebesinde benimsenmiş bir dogmadır bu.. Nasıl dindar geçinen müslümanların pek çoğu bile Kuran-ı Kerim’i anlayarak bir kere bile okumamış olsa da, dinine laf söyletmezse, Atatürkçüler de, anlamadıkları, sadece ezberledikleri kalıpları refleks halinde savunmaktalar. Unuttukları bir konu var: Bu bir din değil.. vahiy değil.. konumuz inanç değil.. yüksek sesle, bir mantık zinciri içinde savunmayı dene.. kendi dediklerini dinle, kafanı kullan.. oku.. düşün.. göreceksin ki savunulacak.. bu güne uygulanacak bir tarafı yok.. ne Mao’lar geçti bu dünyadan, ne Enver Hoca’lar, ne Lenin’ler.. onların da milletleri zamanında onlara taptı.. sonra Allah denk getirdi bir şekilde kendilerini kurtardılar bu saçma şablonlardan.. sıra şimdi bizde olabilir.. yoksa daha işimiz var demektir..

Bu üç sorun içinde hafifletip belini kırmaya başladığımız tek sorun ekonomik geri kalmışlıktır. O da ne zaman Atatürkçülükten saptıysak (!) o zaman başarı gösterdiğimiz bir alandır.. rahmetli Menderes’in liberalizasyon politikaları, Demirel’in özel sektörü kayıran uygulamaları ve en sonunda da Erbakan’ın 1977 İzmir milletvekili adayı olan rahmetli (Gerici – Nakşibendi – Takunyalı) Özal’ın ANAP’ın başında yabancı sermayeye, dış dünyaya açılımı ve özelleştirmeleri..
Atatürk – Inönü döneminde konmuş yasaklardan ekonomiyi kurtarması, Özal’ın en ciddi başarısıdır. Türk Parasını Koruma Kanunu’nun çıkış tarihini bilin bakalım..1930..Kimin devri? Atatürk zamanında yaşasa Özal bırakın başbakanlığı, bir taşra memuriyetini rüyasında zor görürdü.. Mürteci, şeriatçı, tarikatcı, takunyalı..

Bize Atatürkçülük diye giydirilmek istenen bu deli gömleği, Topkapı’daki kutsal emanetlere benziyor.. bazılarının çakma olduklarını, Hazreti Peygamber zamanından kalmadıklarını herkes biliyor.. ama basit bir karbon testine yanaşmıyorlar.. Niye? Millet bir kere bunları kutsal bellemiş.. milletin itikadı ile oynamaya gerek yok!. ne o emanetlerin hepsi o devre ait..ne bu Atatürk şablonları bu devirde geçerli.. Bunu yutanlar yutsun, ezber üzerine yaşayanlar inansın.. biz inanmayalım.. Kutsal emanetlerin hepsi orjinal değil, Atatürkçü düşünce sistematiğinin de bugüne faydası yok. İsteyen emanetlere gidip salya sümük yüz sürer, isteyen Anıtkabir’e.. salaklık serbest.. demokrasi var.. ama beni davet bile etmeyin lütfen..

Sadece şunu bilelim, bu millet hiç bir zaman CHP’yi, kendi rızası ile iktidar yapmamıştır.. yapmayacaktır.. Atatürkçü zihniyet denen bu zihin cenderesi ancak 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat gibi dönemlerde süngü gücü ve hak gaspı yöntemi ile başa geçebilir, ilk seçimde de seçmenden tekmeyi yer. Millet Mehmetçiğini sever.. politikaya niyet eden generalleri rezil eder.. Milletin bilinç altı, çektiği maddi manevi eziyeti nesillerden nesillere aktarmaktadır.
CHP’nin ve Atatürk’ün 6 okunun, mesela devletçilik okuyla milletin hiç işi olmaz.. Millet hürriyeti de, ekmeği de, dinine saygılı, ekonomide liberal orta sağ partilerin zamanında görmüştür. Menderes – Demirel – Özal – Erdoğan, aynı hizmet kervanının develeridir. Bu yükü sırayla bunlar taşımaktadır.. CHP’yi sürekli gündemde tutan fikirleri, icraatları değil, geleneksel olarak kendini solda konumlamış, basın organlarıdır. O kadar fikir fukarası bir parti haline dönüşmüş durumda ki..somut tek bir öneri veya projelerini hatırlamıyorum.

Kim kendisine tepeden bakmadan, adam yerine koyarak idare ediyorsa, millet oyunu onlara verir. “Senin halin hal değil, sen ne halt ettiğini bilmiyorsun, dur ben sana bir uygarlık ayarı vereyim” tarzı Atatürkçü, İsmetci, Cemal Gürselci, Çevik Birci, Sabih Kanatoğlucu yaklaşımlara hiç yüz vermez. Yine vermeyecektir. Atatürk’ün 1930’da yakın arkadaşı, Paris Büyükelçisi Fethi Okyar’a kurdurduğu Serbest Fırka’yı da ilk İzmir ve Manisa gezisinden sonra acele kapatması da, “partinin güçlenmesi irticai hareketlere sebep oluyor” şeklindeki resmi açıklamanın tersine.. “Kurtar bizi Mustafa Kemal’den” diye bağırarak, meydanları dolduran muazzam kalabalıkların yarattığı korkudandır.
Hem Izmir hem Manisa mitinglerinde canlı olarak bulunup bana bunları birinci elden anlatan aile büyüklerime Allah rahmet eylesin.. onlar Atatürk hayranı insanlardı, sadece gözleriyle gördükleri muazzam ilgiyi saklamadan anlatıyorlardı.

Dönelim bugüne..

Bu şeriatcılık lafları tamamen paranoya..
Türk milletinin en düşkün olduğu varlık seçim sandığı.. bırakır mı onu? Milleti böyle korkutanlar 28 Şubatçı Çevik Bir’ler.. nerede şimdi o sopalı Aczimendi’ler? Malatya’nın galiba, bir kenar mahallesinde pinekliyorlar.. Hani rejim için tehdit oluşturuyorlardı? Ne oldular? Çevik Bir kayboldu, bunlar da kayboldu.. Çevik Bir Paşa komisyonculukla uğraşıyor..işi yolunda.. öbür zavallı cahiller hala elde sopa dolaşıyorlardır. 28 Şubat’da, TV kameraları eşliğinde,
FSM köprüsünden yaya geçmeye çalışıyorlardı. Vay vay vay, işte naklen şeriat taraftarları!!! Bu tip hareketlerin çoğu, Kemalist derin devletin psikolojik harp operasyonu.. Yapacakları müdahalelere haklılık sağlama hazırlığı..

Peki gerçek olan nedir? Şudur: Evet, Türkiyenin genel rengi içindeki muhafazakar ton koyulaşmaktadır.. çünkü bizim milleti, eskiden köyünde büzülüp kalmış olanlar dahil, sayacak olursan, çoğunluğu muhafazakardır.. Atatürk’ün ve takipçilerinin tüm üst yapı devrimlerine rağmen, bütün toplum mühendisliğine rağmen.. insanımız bugün itibarı ile şekilde görüldüğü durumdadır.. bunun sağlıklı gelişimi için de özgürlük ve eğitimden başka bir unsura ihtiyaç yoktur.. önceden köyünde evinde oturan insanımız, göç, şehirleşme, eğitim, sanayileşme gibi imkanlarla hayata karışmakta, toplumda görünür olmaktadır. Hiç denize girmemiş babaların kızları bu sayede
tesettür otellerinde bu keyfi tatmaktadırlar.. bunlara ne “sen denize girmeyeceksin”, denebilir.. ne de “kadın erkek karışık plajları kullanacaksın”.. bunu diyen şahıssa, ona “sana ne” denir. Devletse, “Allah senin gibi devletin belasını versin” bile denebilir. Yahu çıplaklar kampı bile kurmak serbest.. yeterki her yer tesettürlü olacak ya da heryere çıplak girmek mecburi denmesin:))

Bu paranoya körükçülerinin Istedikleri şu:
Korkun, şeriat geliyor.. dincileri dışla.. Sonuç: Radikalleşsinler..
Korkun, bölünürüz, Kürtleri dışla, dillerini yasakla, varlıklarını bile inkar et.. işkenceden geçir.. Sonuç: Dağa çıksınlar..
Korkun, komşular düşman, onlarla ticaret bile yapmayın.. Sonuç; Siz fakir kalın, onlarla ticareti büyük devletler yapsın..
Korkun, komunizm geliyor..solcuları tasfiye edin..düşünen adam bırakmayın, Sonuç: Solculuk bu karikatür CHP
zihniyetine kalsın..milletçe zihnimiz körelsin..

İyice korkun ki, askerin koltuğunun altına sığının.. halbuki ülkeyi bölünme tehlikesini konuşur hale getiren de, gereksiz türban gerilimine sokan da, bu Atatürkçülük’den ilham alan asker akıllarının ta kendisi..

Şu memleketi zamanında Ingiliz casuslarına teslim etseydik, acaba o adamlar bize hangi düşünceleri benimsetmek isterlerdi? Nasıl politikalar izletirlerdi acaba, bizi bölünmelere, gerilimlere sürüklemek için, yoksul bırakmak için?
Şöyle bakınca, neredeyse diyorum ki, Kürt konusunda da, ilkel laiklik uygulamalarında da, dış politikada da, şu 1.Cumhuriyetle aynı politikaları izletirlerdi ki.. kendi ulaştıkları seviyelere biz ulaşamayalım.. kuyruğunu ısırmaya
çalışan kedi gibi dönüp duralım.. enerjimizi bu yanlışları yaşatmak için harcayalım.
Ama bu planlarını millete, “Ingiliz planı” adı altında pazarlamak biraz zor olacağından, hoş bir isim ararlardı..
Işte bizimkiler o isim bulma konusunda yardımcı olmuşlar sanki.. Adını “Atatürkçülük” koymuşlar ki, saftorik yarı aydın beyaz Türkler iç huzuru ile benimsesinler, desteklesinler bu yanlış, bu cahilane politikaları..

Dönelim AB hukuk normlarına..
Bunun dışında her türlü yaklaşım çağa ters, gerici, tutucu geliyor bana..
• Mahkemeler, yüksek yargı, AB normlarına uygun yapılansın..
• Parlamento (Başkanlık sisteminde başkan da var) ve kürsü hakimleri dışında hakim
seçmeye yetkili organ olmasın.. (Bkz. Venedik Kriterleri + Almanya, Fransa, Ispanya, Italya, vs..)
(Zaten AYM bile, referanduma sunulan maddelerde Anayasaya aykırı yön bulamadı.. daha ne?)
• Seçim barajları insin,
• Siyasi partiler kanunu değişsin, lider sultası kalmasın,
• Dokunulmazlıklar sadece kürsü ile sınırlı olsun,
• Ayrılıkçılık dahil, şiddet içermeyen her fikir örgütlenebilsin.
• Parti kapatmada AB normları gelsin,
• Laiklik, AB yorumlarına uygun olarak tekrar tanımlansın..
• Asker yüzde yüz sivil otoriteye tabi olsun..
• Askeri yüksek yargı tamamen kaldırılsın..
• Kılık kıyafet işi tamamen modacılara terk edilsin.
• Inanç, ifade, girişim özgürlüğü teminat altında olsun..
• Herhangi bir göreve seçilmek için Atatürkçü olmak ve bunun yeminini etmek usulü terkedilsin.
• Meclis dahil, tüm yeminlerde, vatandaşın inandığı kutsal kitap üzerine, inanmıyorsa şerefi üzerine
yemin etme usulu konsun.
• Milli Istihbarat Teşkilatı’nın, kanuni usuller dahilinde, TSK’yı da takip edebilmesi, dinleyebilmesi
yasal hale gelsin.
• Tarikatlar yasak deyip, Turizm Bakanlığı eliyle Mevlevi ayini yaptırmak veya her sene Hacı Bektaş Veli
törenleri düzenlemek gibi şarlatanlıklar kaldırılsın. Bunlar buz gibi tarikat faaliyetleridir. Bu ikiyüzlülük
yerine, “Bu Kemal kanunlarının miadı doldu, komik oluyoruz, burası Habip Burgiba’nın Tunus’u mu?”
deme cesaretini gösterelim. Her türlü dini ayin serbest bırakılsın.

Ya da bunlar içimize sinmiyorsa, erkek gibi, biz AB normlarına filan taraftar değiliz, Atatürk’çüyüz, diyelim,
dinleyen yabancılar da, zahir bu da Peron’culuk gibi bir fikir akımı, desinler.. Bıyık altından gülsünler..

Bunlar, Atatürk’ü fikir adamı zannetmenin sonucu. Adam aksiyon adamı, fikir adamı değil.. kafasındakileri, kendi inandığı doğruları hayata geçirmek için ne yapmak lazımsa onları yapmış, ne zaman ve nerede ne demesi
gerekmiş ise onları söylemiş.. Hatta Makyavelist denecek kadar pragmatik bir insan. Islamcı gibi konuşuyor, Bolşevikliğe taraftar gibi konuşuyor, Hilafeti kurtarmaktan bahsediyor, tamamen o günkü stratejisine hangisi uygunsa o telden çalmış bir politikacı bu adam. (Bkz. taha Akyol “Hangi Atatürk” kitabı).. Ismet Paşa bile, “Politikacılığı, askerliğinden üstündü” diyor. Ayrıca, Genel Kurmay – Savunma Bakanlığı ilişkileri hakkında bir konuşması var.. bugün okuyanın tüyleri diken diken olur..

Yukarıdaki dileklerimizin tümünü içeren yeni bir anayasa yapmaya, bugün için imkan yok, onun için zaten “Yetmez ama EVET” deniyor.. bence de bu iş bir kerede olamıyacağı için, millet tüm Cumhuriyet tarihinde, darbe dönemleri haricinde, anayasa yapımından uzak tutulduğu için, mevcut statü her türlü değişikliğe karşı olduğu için, kar kardır, iki madde iki maddedir diyerek çok önemsiyorum. Bir duvar yıkılacak.. 27 Mayıscı yargı yapılanması kırılacak..
Bugünkü yargı yapılanmasını veri kabul etmeyin. Bir bakın bakalım, 27 Mayıs’ta kaç hakimin kaçı emekli edilmiş? Önce kendi kafalarındaki altı okçu yargıyı kurmuşlar, sonra ona devrimci yargı adını takmışlar, Ecevit bile bundan övgüyle bahsetmişti.. yargının kontrolünü tamamen DP/AP/ANAP/AKP nehirine, yani bu milletin çoğunluğuna
ters bakan vesayetci zihniyete teslim etmişler, şimdi bizim bu yargı yapılanmasını veri kabul etmemizi,
güvenmemizi istiyorlar..

Türk yargısı tarafsız değildir.. altı okçudur.. hukuka değil Atatürkçülüğe öncelik verir.. devleti bireyin önünde tutar, bireylerin hukukunu çiğnemekte beis görmez.. devletçidir. Yassıada mahkemelerinin rezil başkanı Salim Başol denen aşağılık herif (sadece idam kararları yüzünden değil, tüm yargılama sürecindeki şerefsiz tutumu
yüzünden aşağılık) 1961 Anayasası ile kurulan Anayasa Mahkemesine üye yapılmış mıdır, yapılmamış mıdır? Işte zihniyet bu! 12 Eylül olduğunda, Anayasa mahkemesi tam kadro halinde, anayasayı tamamen ortadan kaldırmış beş
generalin önünden tek sıra halinde geçerken, tek tek el sıkarak tebrik etmiş midir? Etmemiş midir? 28 Şubat sürecinde bu yüksek hakimler güruhu, Genel Kurmay salonlarında brifing dinleyip, askerden telkin ve tavsiye almaya gitmiş midir, gitmemiş midir? Bu mudur, bağımsız – tarafsız yargı? Yüksek Türk yargıcı denen insanların genel profilleri, (kişisel olarak düzgün olabilirler) siyasi olarak gericidir, Atatürkçüdür, tutucudur, klik mensubudur, belli bir zihniyetin askeridir.. aynı tarikatcılar gibi at gözlüğü takmıştır, postal yalayıcıdır, istifa etmeyi bilmeyen,
koltuk – makam düşkünü, prensipsiz bir guruptur. Bu zihniyeti ileTürkiye’nin ayak bağıdır. Çoğulcu, demokratik bir toplum haline gelmemizin, komuta kademesi ile birlikte, en büyük iki engelinden biridir.

Şehirli “Beyaz Türkler”, 90 yıllık beyin yıkamanın sonucunda pek çok çarpık inancı benimsemiş durumdalar..Her konuda normal olarak kendilerini alıyorlar.. Atatürk’çü olmayı ilericilik sanıyorlar..halbuki siyaset ve toplum bilim açısından, 1925 yılından itibaren, Atatürk dönemi dahil, 1946’ya kadarki yıllar en gerici dönem.. (bkz. Prof. Atilla Yayla’nın tespitleri). Bu devrin öncesinde ve sonrasında hiç olmazsa başka partiler var. 1925 Sonrası ise neredeyse siyasi bir cendere.. Tamamen tek adamın keyfi idaresi.. Tamam gelmiş geçmiş.. o zaman öyle uygun görülmüş..
her neyse.. ama bari o zihniyeti ilerici diye yutturmaya çalışmasınlar.. bu bizim zekamıza hakaret oluyor.. hele bugünün Türkiyesine yol haritası olarak önermeseler..

Ha, Atatürkçü geçinen kesimlerin fikir yapısı, ha, bab-ı içtihat kapanmıştır diyen sünni ulemanın fikir yapısı. Ikisi de çağdışı, ikisi de bağnaz.. ne farkları var? “Bab-ı içtihat kapalıdır demek, dini hayatın dışına atar” diyen sünni din alimi gördüm ama, “Atatürkçülük rahmetlinin sağlığındaki şekliyle uygulanırsa, toplumda yer bulamaz” diyen Atatürkçüye rastlamışlığım yok henüz..

Bizim bu Beyaz Türkler, Atatürkçü alışkanlıkla “doğruları biz biliriz”, “bizim halimiz ideal olandır”,
“bu memleketin gerçek sahibi biziz”, “herkes giyim ve davranış dahil her konuda bizim gibi olmalıdır”,
“olmuyorlarsa ya hizmetçi kalırlar, ya da bu memleketten giderler” gibi çarpık bir bakış açısı geliştirmişler..
İşin aslının böyle olmadığını anladıkça çıldıracakları geliyor… iyi ki sandık var, iyi ki kısıtlı da olsa demokrasi var..
CHP bile sandık korkusundan bu türban yasağını ben kaldırırım diye birşeyler gevelemeye başladı..

Milletin her ferdinden kesilen vergilerle üniversiteler yapılmış.. nasıl olur da şu adamın kızının, başı bağlı denerek,
bu kamu yatırımından faydalanma hakkı inkar edilebilir? O zaman postaneye de giremesin, mahkemeye de
giremesin, hastalanınca hastaneye de gidemesin.. O kızın babası ya da kendisi seninle aynı mükellefiyetlere tabi değil mi? Askere gitmiyor mu? Vergi vermiyor mu? Bu yasağın tercümesi nasıl yapılacak? Tutarlı olarak nasıl savunulacak? Kız başını açsa, ama yakasına el kadar Refah Partisi rozeti taksa serbest.. “Ben başörtüsünden yanayım” dese serbest.. Yani fikir serbest.. fiziken saçını kapamak yasak.. Aynı kızın, karısına peçe taktırmak isteyen erkek kardeşi istediği okula girebilir.. serbest.. bu nasıl mantıktır? Bu devirde uğraşılacak konu mudur?
Bizimkiler, kadın, hademe veya hizmetçi ise, itiraz etmiyorlar, başı bağlı olabilir, aynı kadın okuyup doktor
mühendis olmak isteyince deli oluyorlar..

Sonsöz:
Kıymetli arkadaşlar, başkası ne yaparsa yapsın, biz aklımızı kiraya vermeyelim.. ne dini tarikat şeyhlerinin,
cemaat liderlerinin ağzına bakalım, ne laikçi dogmaların kulu olalım. Milletçe kendi emeğimize, alınterimize, yeteneğimize, aklımıza, fikrimize tecrübemize güvenelim..biz koca bir milletiz.. korkacak hiçbir şeyimiz yok.. şu “devamlı başımıza bir hal gelecek” kompleksinden kurtulalım.. Karşımıza bir konu geldiğinde kendi yorumumuzu koyalım.. ”Atatürk olsa ne derdi kompleksinden de”, “Hele Fethullah Hoca konuşsun, ben fikrimi sonra söyleyeyim” zavallılığından da kurtulalım.. Özgür birey olmak hepsinden değerlidir. Kendimize güvenelim, önümüzdeki yasaklar hangi alanda kalktıysa o alanda başarılı oluyoruz.. rakiplerimiz bizden korksun.. en iyi anayasayı da biz yapabiliriz.. en başarılı ekonomik sistemi de biz kurabiliriz.. son derece dinamik, yaratıcı yönü kuvvetli, girişimci ruhu olan bir milletiz..
Kürt – Türk, laikçi – dinci, Alevi – Sünni, senden – benden ayrımı yapmadan, herkesin hakkını, amasız, fakatsız tanımak ilk hedef olmalı. Bunun yolu, kısa ve özgürlükçü bir anayasa.. Şu anda milletce enerjimizi emen vesveseler, korkular, kara propaganda gibi türlü parazitlerin içinden sıyrılıp işin özüne yönelelim.. Bu memleket bizim, bu millet
biziz.. Bunun seni beni yok.. Hep birlikte yaşayacağız.. Hepimizin özlemi şu değil mi?.. Türkiye daha büyük,
daha güçlü, daha müreffeh olacak.. Sanayide, bilimde, sanatta, sporda, savunmada, teknolojide dünya gücü olacağız.. Bu milletin çocukları da en ileri milletlerin çocukları kadar iyi eğitim alacaklar, onlar kadar bol protein tüketebilecekler, bizim sağlık, adalet sistemlerimiz dünyaya örnek olacak.. hepimizin rüyası bu değil mi?
Yabancılar Türk vatandaşı olmaya özenecekler, bizdeki adalet, eşitlik, insan hakları, Türk standartları örnek gösterilecek..

1962 Yılında ilkokula başladım. O günleri fotoğraflar halinde gayet net hatırlıyorum. Bu sürede geldiğimiz mesafe
muazzam, tökezlemeden bir 10 – 20 yıl daha gidebilirsek, dünyanın ilk onuna girdik demektir.. Bu şaka değil..

Bunun yolu, ahenk içinde birlikte yaşayabilmek.. Bizleri, bu milletin bir kısmına, “ benim ideolojimi benimsemediler,
bizim gibi olmadılar, bakın karılarının kızlarının başları bile kapalı” bahanesiyle düşman eden zihniyet, Atatürkçülük
olsa da reddedilmelidir..

”Atatürk böyle düşünmezdi, yaptığı kıyafet devriminde, kadın giyimi ile ilgili tek bir madde bile yoktur, bu zırvalar sonradan gelen gerzek generaller tarafından uyduruldu, bunun adı sahte Atatürkçülüktür” lafını kabul ediyorsanız, bu laf doğruysa, zaten günümüzdeki uygulama kökten reddedilmelidir.

Dindarları ve Kürtleri dışlayan aşağılayan bu bakış açısı hastalıklıdır, zararlıdır.. Bunlara kapılırsak, tuzağa düşmüş oluruz.. O zaman da biz ağlarız, rakiplerimiz güler..

Bizi hayallerimizdeki Türkiye’ye götürecek yolun başlangıcı demokrasi, özgürlük, serbestlik, insan hakları,
millet iradesinin tartışmasız hakim kılınması.. Bu yolun girişini doğru olarak tarif eden haritaya da “evrensel hukuk normları” demişler.. Bizim pusulamız da bu olsun.. Bunun dışında, yok rahmetli Atatürk Türk gençliğine şunları demişti, yok şu general emekli olurken şöyle konuşmuştu, şu yüksek hakim törende şunları demişti.. Tamamı fasa fiso.. bunlar o zavallı fanilerin kendi şartlanmışlıklarının ifadesi, ya da ömür boyu oynadıkları rolün bir gereği olabilir.. Yarın emekli olurlar, gider evlerine otururlar.. Soru bile soramayız.. “İzviniti” der, çıkarlar işin içinden.. Nitekim öyle diyen paşalar da çıktı..
Atatürk zaten rahmetlik, ona hiç hesap soramayız.. Biz yanarız, bizim çocuklarımız yanar..

Selamlar, saygılar,
Tevfik İzmirli

Also read...

Comments are closed.