George Friedman – “Gelecek 100 yıl” 2050’de Türkiye ile Japonya, ABD ve müttefikleri ile savaşıyorlar..

George Friedman – Gelecek Yüzyıl
Pegasus Yayınları, I. Baskı: Mart, 2009,
320 Sayfa. Orjinal Adı: ‘The Next 100 Years’

George Friedman, 1996 yılında kurduğu STRATFOR’un başkanı.

Kuruluşun ismi ‘Stratejik Tahmin’ kelimelerinden türetilmiş.

Kendilerini şöyle tanımlıyorlar: “Partizan ve ideolojik olmayan, ne devletle ne de herhangi bir özel kuruluşu ile bağı bulunmayan, yansız bir istihbarat kuruluşuyuz. Olmuş olanlar ve olacak olanlar hakkında bilgi üretiriz, olması gerekenler hakkında değil. Politika tavsiyesinde bulunmayız, politikaları savunmayız”.

STRATFOR, Teksas’ın Austin şehrinde kurulu. Abonelik yoluyla gelir elde ediyor.. ‘Gölge CIA’ olarak adlandıranlar da var.
Kim olursa olsun, Friedman zevkle okunan, düşündüren yazılar yazıyor.. Gündemde kalmayı biliyor.. Bir sonraki kitabı 2011’in Ocak ayında çıkacak. Adı ‘Gelecek 10 yıl’.

Gelecek 100 yıl kitabından alıntılar Türk basınında sık sık yer aldı. En son Güneri Cıvaoğlu da, Friedman’ın tahminleri ile Davutoğlu vizyonunun ne kadar örtüştüğünü ele alan bir yazı yazdı.

Kitaptan basınımız tarafından sık alıntı verilmesi sebepsiz değil. Friedman Türkiye hakkında öyle öngörülerde bulunuyor ki, ilgisiz kalmak zor.

Yıl 2050. Türkiye’nin etki alanı:

Önce, kitabın Türkiye ile ilgili kısımlarından alıntılar yapmak istiyorum. Ardından kitabın en başına dönüp, Friedman’ın 1900 yılından başlayarak, her yirmi yılda bir verdiği dünyanın siyasi durum kesitini paylaşacağım. Bu bakış açısı bana ilginç geldi.

Gerçekten de, yirmi yılllık aralarla dünyaya bakan bir insanın, yirmi yıl sonrası için umdukları ile dünyanın o süre sonunda geldiği nokta arasında muazzam farklar oluşmuş. Friedman bu yirmi yıllık kesitleri vererek bizleri zihnen önümüzdeki yirmi yılların getireceği umulmadık değişikliklere hazırlamak istiyor. Gerçekten çok etkileyici görüntüler çıkıyor ortaya..

Kitaptaki gelecek senaryosuna göre Türkiye güçlenmeye ve büyümeye devam eder. Friedman büyük güçler yarışında Hindistan’a hiç şans vermiyor. Çin’in 2010’larda iç sorunlar yüzünden güçten düşeceğini, Rusya’nın ise 2020’li yıllarda dağılacağını öngörüyor..

2030’lar geldiğinde dünya’da, üçü de Amerika’ya yakın duran üç güç odağı oluşmuştur. Japonya, Türkiye ve Polonya.

Japonya Çin’in ve Rusya’nın Pasifik sahillerinde hakimiyet kurmuş durumdadır..

Polonya başını çektiği Macar – Romen ittifakı ile Ukrayna ve Belarus aleyhine genişlemektedir. Bu blok ezeli rakipleri Almanya’dan korunmak amacıyla da güçlenmek ve güçlerini birleştirmek politikası güderler.

Türkiye ise gerileyen Rusya’nın çıktığı Kafkasları kontrol etmektedir, Güney Ukrayna ve Güney Rusya’da büyük bir etki alanı oluşturmuştur. Kırım ve Odesa bölgeleri en yoğun Türk yatırımı alan yerlerdir. Türk etkisi Kafkaslar üzerinden Kazakistan’a ulaşmıştır. Balkanlar’da hakimiyet tesis etmiştir. Irak ve Suriye Türk bölgesine katılmışlardır. Petrolün önemi azaldığı için Arap yarımadasındaki devletler zayıflamıştır. Onlar da İran’a karşı Türk himayesini tercih etmişlerdir. Mısır çökmüş, Türkiye etkisini Mısır üzerinden Kuzey Afrika’ya yaymaktadır.. Yukarıdaki harita bu etki genleşmesini anlatıyor..
Türkiye bu genleşmeyi silah kullanmadan ekonomik gücü ve siyasi etkisi ile gerçekleştirmiştir.


Kitaptan birkaç alıntı:
Sayfa 194

2020 yılına kadar olan Rusya – Amerikan çekişmesi sırasında, Kafkasya’da bir kriz olacaktır. Ruslar bölgenin güneyine doğru baskı yapacaklar, Gürcistan ve Ermenistan ile müttefikleri üzerinde baskı oluşacaktır. Rus ordusunun Türkiye sınırlarına kadar dayanması Türkiye’de büyük bir kriz yaratacaktır. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasından ve modern Türkiye’nin kurulmasından bir yüzyıl sonra, Türkler Soğuk Savaş içinde karşılaştıkları aynı tehditle bir kez daha karşı karşıya kalacaklardır.

Daha sonrasında Rusya’nın parçalanmasıyla, Türkler 2020 dolaylarında kaçınılmaz olarak stratejik kararlar vereceklerdir. Tampon bölgenin kaotik durumuna güvenerek, bu kez onlar Kuzeye Kafkasya’ya doğru hamle yapacaklardır ve böylece ulusal güvenlikliklerini güvence altına alacaklardır.

2020 yılında Türkiye dünyadaki ilk on ekonomiden biri olacaktır…. Aslında Türkiye Avrasya ülkelerinin içinde jeopolitik konumu en güçlü olan ülkedir. Türkiye, Arap dünyasına, İran, Avrupa, eski Sovyetler Birliği ülkeleri ve herşeyden önce Akdeniz’e açılımı olan bir ülkedir. Türk ekonomisinin gelişim nedenlerinden biri Türkiye’nin bölgesel ticaretin merkez noktasında olmasıdır. Ülke aynı zamanda üretim gücü ile öne çıkmaktadır.

Sayfa 197

2020’lerde, Türkler Amerika’nın, Rusya karşıtı stratejisi içinde önemli bir araç görevi görecektir. ABD Türkiye’yi Kafkaslar ve Balkanlardaki Müslüman bölgeleri etkileme yönünde cesaretlendirecektir. Bu, Türkiye’nin denizlerdeki hareket alanını güçlendirmesine yardımcı olacaktır. Deniz, hava ve uzay konusunda ABD’den destek göreceklerdir. Türk Donanması Rusların Akdeniz’e açılma ve Kuzey Afrika’da bir macera yaşamalarına engel teşgil edecektir.

Sonunda Ruslar çöktükleri zaman, Türkler bir yüzyıl boyunca sahip olamadıkları bir konumda olacaklardır. …. bölgenin jeopolitik yapısı yeniden düzenlenecek ve Türkiye gerçek bir savaş yaşamadan her yöne doğru etkiye sahip olarak bölgenin egemen gücü olacaklardır. Türkiye henüz gerçek bir imparatorluk olmayacaktır fakat hiç kuşku yok ki, İslam dünyası içinde çekim merkezi olacaktır..

Türkiye’nin giderek gücünü arttırması ABD’de rahatsızlık yaratmaya başlar..
Sayfa 198

ABD’nin Türkiye algılaması belirgin şekilde değişecektir. 2030’lu yıllarda ABD Türkiye’yi bölgesel çıkarları için tehdit olarak görmeye başlayacaktır.
Buna ek olarak, Türkiye’de ideolojik bir değişim olabilir. Osmanlı’nın yıkılmasından beri seküler bir yapı içinde olan Türkiye dine karşı daha esnek bir yaklaşım içinde olacaktır. Amerikan karşıtlığı süreci içinde Türkiye İslam dünyasına biraz daha yakınlaşacaktır ve bir İslam süper devleti oluşturma girişiminde olacaktır. Bu, bölgedeki Müslümanları Türkiye’nin genişlemesine karşı daha hoşgörülü olmaya itecektir.

Sonuç olarak, ABD potansiyel bir İslam devleti olarak gördükleri Türkiye’ye karşı tavır içinde olacaktır. Bu dönemden sonra ABD Türkiye’nin gücüne karşı önlem politikaları yürütecektir..

Sayfa 204

Özet: ABD ilk on yılda, 1990’larda olduğu gibi Polonya, Türkiye ve Japonya ABD’nin müttefikleri olacaklardır.. Güçlerini arttırmaları ABD’nin de gücünü arttıracaktır.
2030’ların sonlarında, bu üç ülke güçlerini arttırmaya devam ederken, ABD’nin bu durumdan rahatsızlık hissetmeye başlayacaktır. 2040’larda, kesinlikle saldırganlaşacaktır. ABD için beşinci jeopolitik ilke ‘Avrasya üzerinde egemen olan güce karşı durmak’tır. Yükselen üç güç Avrasya üzerinde hegamonya kurmaya aday olacaklar ve bunlardan ikisi, Japonya ve Türkiye önemli deniz güçleri olacaktır. Her ikisi de uzayda önemli bir güç geliştirmiş olacaktır.
Sonuç şudur: 2040’larda, ABD huzursuz olduğunda yapılacak ne varsa yapacaktır.

Sayfa 210 – 211

Türkiye, zaten güçlü olan ordusunu ihtiyaçlarına göre geliştirecek ve bu gelişim hatırı sayılır kara kuvveti ile dişli bir deniz ve hava gücünü de içerecek. Gücünü Karadeniz’e yöneltmek, Boğazları korumak ve Balkanlar’daki olayları şekillendirmek adına Adriyatik denizinde ilerlemek hep önemli donanma gücü gerektirecek.
Ayrıca Akdeniz’de Sicilya’ya kadar uzanan hakim bir pozisyon gerektirecek. Bu yüzden, Adriyatik’e açılan kapı olan Otranto Boğazı’nın da kontrol altına alınması gerekecek.
Türkiye Güneydoğu Avrupa’daki ABD müttefiklerini de çevreleyecek ve büyüyen gücüyle İtalya’da bir güvensizlik hissi yaratacak.

Sayfa 211

Eskiden beri istikrarsız olan Mısır bir iç kriz ile karşılaşacak ve Türkiye’nin de lider Müslüman güç konumunu kullanarak ülkede istikrar sağlamak adına Mısır’a girmesi ise kırılma noktası olacak..
Türkler Süveyş Kanalı’nın kontrol altına alacaklar ve Türklerin geleneksel olarak hep yaptığı işi yapabilecek pozisyonda olacaklar: Batı’ya doğru yürümek..
Süveyş Kanalı’nın kontrolü Türkiye için başka olanaklar da açacak..

Sayfa 212

Ardından Türkiye Kızıl Deniz’in ötesine geçecek ve Hint Denizi havzasına ulaşacak..
Japonya tarihsel olarak Basra Körfezi’nden gelen petrole bağımlıdır. Türkler bölgeyi hakimiyet altına aldıklarında ise Türkiye ile iletişime geçmek ve anlaşmak Japonların çıkarına olacak. İki ülke de yükselen bir askeri güç olmanın yanı sıra önemli ekonomik güçler olacaklar. Hürmüz Boğazı’ndan Malaka Boğazı’na kadar deniz yollarını korumak iki ülkenin de çıkarına hizmet edecek.

Buradan sonra savaşa giden yıllar ve 1950 yılındaki büyük savaş anlatılıyor.
O devirde her iki taraf da nükleer güç sahibi olduğundan bu savaşta nükleer silahlar kullanılmamış..

Biz kitabın başına dönelim ve Friedman’ın yirmişer yıllık kesitlerini görelim:
1900 Yılı

1900 yılının yazında o dönmde dünyanın başkenti sayılan Londra’da yaşadığınızı hayal edin. Avrupa doğu yarımküreyi egemenliği altında tutmaktadır….. Avrupa barış içindedir ve zenginlik içinde yaşamaktadır. Avrupa ticaret ve yatırım konularında diğer bölgelerle öylesine iç içe bir bağlılık içindedir ki dönemin çok sayıda etkin kişisi bir savaşın olanaksız olduğunu düşünmektedirler. Çünkü küresel finansal piyasalar böyle bir savaşın uzamasına izin vermeyecektir. Gelecek belirlenmiş görünmektedir. Barış ortamı içinde, zengin Avrupa dünyayı egemenliği altında bulunduracaktır.

1920 Yılı

Kendinizi şimdi 1920’nin yazında hayal edin. Avrupa yıpratıcı bir savaş sonucunda büyük bir yıkım yaşamıştır. Kıta parçalanmıştır. Avusturya – Macaristan, Rusya, Alman ve Osmanlı İmparatorlukları yok olmuş ve yıllarca süren savaşlar sonucunda milyonlarca insan ölmüştür. Savaş milyonlarca Amerikan askerinin müdahalesi ile son bulmuştur… Komünizm Rusya’yı etkisi altında tutmaktadır fakat onun sürüp sürmeyeceği belli değildir. Avrupa gücünün çevresinde bulunan ABD ve Japonya gibi ülkeler birdenbire büyük güçler olarak olarak ortaya çıkmıştır. Ancak birşey gerçektir. Almanya üzerinde kurulan büyük baskılar savaşın kısa bir süre içinde tekrar ortaya çıkmayacağının güvencesi olarak görülmektedir..

1940 Yılı
1940 yılının yazında yaşadığınızı hayal edin.. Almanya kendisini yeniden yapılandırmakla kalmamış, aynı zamanda Fransa’yı da işgal etmiştir ve Avrupa’ya kafa tutmaktadır. Komünizm varlığını sürdürmektedir ve artık Nazi Almanya’sı ile müttefiktir. İngiltere tek başına Almanya’ya karşı koymaktadır ve bu açıdan bakıldığında pek çok mantıklı insana göre savaş sona ermiştir. Artık bin yıllık Nazi İmparatorluğu bir yüzyıl boyunca Avrupa’nın yazgısını belirlemektedir.
1960 Yılı
Şimdi 1960 yazında olduğunuzu hayal edin. Almanya savaş boyunca büyük yıkımlar yaşamıştır. Savaşın başlamasından itibaren beş yıl boyunca büyük yenilgiler görmüştür. ABD ve Sovyetler Birliği tarafından parçalanmıştır. Abvrupa imparatorlukları çöküş yaşamaktadır ve ABD ile SSCB bu mirası paylaşmak için büyük bir mücadele içindedirler. ABD ve SSCB, nükleer silahlarıyla bölgeyi tehdir altında tutmaktadırlar. ABD kütresel bir süper güce dönüşmüştür. Dünyadaki okyanusların tümünü egemenliği altında tutmaktadır ve sahip olduğu nükleer güç ile tüm dünya ülkeleri üzerinde tahakküm kurabilmektedir. Karşısında durabilecek tek güç SSCB’dir. Herkes bu iki gücün karşı karşıya gelmesine kendisini hazırlamaktadır. Arka planda Mao’cu Çin başka bir tehdit olarak durmaktadır.
1980 Yılı
Şimdi 1980 yılının yazında olduğunuzu hayal edin. ABD yedi yıl süren bir savaşın sonunda SSCB tarafından değil, komünist Kuzey Vietnam tarafından yenilgiye uğratılmıştır… Daha sonra petrol bölgesinde olan İran’dan kovulacaktır ve bıu bölgeyi artık kontrol altında tutamayacaktır. Bölge, Sovyetler’in eline geçmiş görünmektedir. SSCB’yi alt edebilmek için, ABD Mao’cu Çin ile işbirliği yapmak istemektedir. Ancak bu ittifak ile güçlü SSCB’ye karşı bir güç oluşturabileceklerdir.
2000 Yılı

Şimdi ise 2000 yılının yazında olduğunuzu hayal edin.. Sovyetler Birliği tamamen çökmüştür. Çin isim olarak hala komünisttir ama uygulamada kapitalist olmuştur. NATO, etki alanını eski Sovyetler Birliği bölgelerini kapsayacak şekilde genişletmiştir. Dünya zenginlik ve barış içindedir. Herkes jeopolitik durumun dünya ekonomisi açısından önemini bilmektedir ve yalnızca Haiti ve Kosova gibi bölgelerde olaylar çıkabilmektedir.
Ardından 11 Eylül, 2001 gelir ve dünya bir kez daha tepetaklak olur.

Friedman, yaptığı analizde, tüm bu şaşırtıcı tabloların aslında tahmin edilebilir olduğunu, her gelişmenin tohumlarının bir önceki evrede atılmış olduğunu, o dinamiği anlayıp analiz edebilen bir yorumcunun gelecek olayları, kesin tarihlerini kestiremese de, öngörebileceğini söylüyor..

Friedman’ın bu kitabı yazmadan Davutoğlu’nun ‘Stratejik Derinlik’ adlı eserini ders kitabı çalışır gibi çalıştığı ve Davutoğlu’nun yaptığı analizlerden son derece etkilendiği apaçık görülüyor ki bu da bizim açımızdan apayrı bir hoşluk..

Kitabı tavsiye ediyorum.. Zevkle okunan ve beyin jimnastiği yaptıran bir kitap..

Saygılarımla,

Tevfik İzmirli

Also read...

Comments are closed.