Tevfik İzmirli – WikiLeaks VII – Azar azar ama hergün.. 2 Aralık, 2010..

– Azar azar ama hergün..
Telgraflar kontrollü bir tempo ile açıklanıyor. Belli ki, beş kaynak gazete bu tempoyu ya kendi aralarında anlaşarak, ya da WikiLeaks’in taleplerine uyarak ayarlıyorlar. Sırada hangi başlıkların, hangi ülkelerin olduğunu da alçak sesle duyuruyorlar. Dediklerine göre, eli kulağında denen bir başlık da ‘Kürtler’ olacak.. Bu tempoyu neden seçtiklerini bir Allah bir de kendileri bilir ama kendi açılarından akıllı bir yöntem.. Hem dünya kamuoyuna, hergün açıklanan telgrafları hazmetmesi için zaman vermiş oluyorlar, hem de gerilimi düşürmeden, bir bakıma politikacı ve diplomatlara çektirdikleri karın ağrısının tadını çıkartıyorlar..

Belgeler çoğaldıkça bağışıklık mı geliştiriyorum, nedir? Tek tek belgelerden daha fazla, ortaya çıkmakta olan Amerikalı diplomat profilinden endişe duymaya başladım..

Zaten komplo teorilerinden biri, “Bu işin arkasında Pentagon olabilir.. Pentagon’un sürekli dış politika başarısızlıklarından Dış İşleri Bakanlığı’nı sorumlu tuttuğu ve bu bakanlığı zayıflatarak kendi etkisini arttırma isteği konuşuluyordu” diyor..

Diplomatlarına bakarsak adamlar haksız mı?

– Bu telgraf sağanağında en fazla aşağılanan ülke hangisi oldu?
Bence Rusya. Bir ülkenin kendisini diğer ülkelere göre gördüğü konum ile, telgraflardan açığa çıkan ABD’nin gözündeki konumu arasındaki farkı ölçebilsek, Rusya açık ara önde çıkar. ‘Amerika, meğerse Rusya’yı aynı benim gördüğüm gibi görürmüş de ben farkında değilmişim’ durumu söz konusu. Amerikan diplomasisi, ne Rusya’nın mafya devleti olduğu’nu bırakmış, ne Moskova eski Belediye Başkanı Luzhkov’un rüşvetciliğini. Putin’den girip Medvedev’den çıkmışlar. Aslında Rusya’yı biraz bilen herkesin hergün dile getirdiği konular. Yine de yenilir yutulur gibi değil. Şu hoşuma gitti ki, ABD’nin Moskova büyükelçisi ile benim Rusya değerlendirmelerim yüzde yüz örtüşüyor:)) yüzde doksandokuz bile değil.. Birbirinin yüzüne nasıl bakacaklar deniyorsa, en fazla sıkıntı Rusya ile ABD arasında olacak.. En azından şimdilik.. Putin’in kınamasındaki sertlik boşuna değil..

– Türk basınındaki optik bozukluk böyle günlerde çok belirginleşiyor
Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış halleri yaşanıyor.. Kendi ülkemizi dünyanın merkezi ve tek kilidi görme sendromu.. Özellikle Karşıt Görüş’e katılan Mahir Kaynak’da çok belirgindi.. Üstad, biraz daha vakit bulabilseydi neredeyse tüm telgraf olayının Türkiye’de iktidarı değiştirmek için yapılan bir komplo olduğunu söyleyecekti. Gerçi komplo olduğunu söyledi ama tek hedef Türkiye tezini fazla açamadan gitme vakti geldi, programdan ayrıldı..

– Tamamı komplo olabilir mi?
Olmaya olur ama, sahneye, teknik sebeplerden dolayı konulamayacak bir komplo olur. Bu konuda çok sağlam bir gerekçem var.. Diyelim ki, bu bir Amerikan komplosu ve belgelerin arasına bazı kendi ürettikleri yönlendirici belgeleri serpiştirebilmek için binlerce telgrafı açıklamış olsunlar. Mahir Kaynak, buna benzer bir senaryo çiziyor.. ve diyelim ki dünyaya bütün komşularının aslında İran’ın yerle bir edilmesini istediğini göstermek istesinler.. Şimdi gel de bunu sahneye koy bakalım.. Sahte belgeleri yollamış ya da almış gözüken tüm diplomatlarının profesyonel, yeminli ajan olması gerekmez mi? Bu kadar kalabalık bir kadronun bir tanesi su sızdırsa bütün komplo ortaya çıkmaz mı? Ankara’da görev yapmış tek bir diplomat, ben böyle bir belge hazırlamadım, dediği anda komplo çökmez mi? Ayrıca acaba attıkları taş ürküttükleri kurbağaya değecek midir? Şu çektikleri rezalete bakınca, “bunu telafi edecek nasıl bir kazanımları olabilir, nedir bu büyük ödül?” diye sormadan edemiyorum ve tatmin edici bir cevap bulamıyorum.. ayrıca telgrafların geriye doğru siparişle yazdırılabilmeleri hiç mümkün değil.. o zaman işin içine binlerce diplomat girer ki sahneye konma ihtimali sıfırı geçemez..

– Arkasında başkaları olabilir mi?
Olabilir. Hatta Amerika’nın kendi içinden, bizim aklımızın ermediği bir güç odağı da olabilir.. WikiLeaks’in sahibini yönlendiriyor veya kullanıyor olabilirler.. benim tek karşı çıktığım, arkasındaki gücün, bizim ABD dendiğinde anladığımız, resmi ABD olduğunu söyleyenler.. Yani bence bu telgraflar tamamen Dışişleri Bakanlığı’nın gerçek evrakları.. Ama kim sızdırmış? Kim göz yummuş? Yoksa teşvik mi etmiş? Bir başka gizli servis parmağı olabilir mi? Bunların hepsi olabilir ama cevaplarını bizim bulmamıza imkan yok.. Nasıl 11 Eylül hakkında hala neyin doğru neyin yanlış olduğunu tam bilemiyorsak, bu da öyle olacak, herhalde.

– WikiLeaks’in finansmanı – 200,000.- Euro konusu
Aynı programa katılanlardan bir tanesi bilgisayar uzmanıydı.. WikiLeaks’in sahibinin nasıl olup da 200,000 Euro bulabildiğini, kendisinin de bir sitesinin olduğunu, kimsenin ona böyle bir para vermediğini, dile getirdi. İnsanlarımızın ufku gerçekten pek dar. Bu tip sitelerin bağış (donation) ile yaşadığını, destekleyenlerin web sitesindeki bağış kısmından kredi kartı ile katkıda bulunduklarını hiç mi bilmezler? Bağlanıp diyemedim ki, bizim evden bile WikiLeaks’e – benim dışımda – bir 10.- dolarlık bağış yapılmışlığı var.. Irak’daki işkence ve zulümleri açıkladığı zamanlarda.. 200,000.- Euro’nun bu internet çağında milyonlarca insana ulaşmış bir hareket için para olmadığını takdir edemeyen uzmanlarımız var..

– WikiLeaks çerçevesinde Erol Mütercimler vakası
Yine aynı programda katılımcılardan Erol Mütercimler’in hayatında hiç cep telefonu ve internet kullanmadığını hatta bir e-posta adresinin bile bulunmadığını öğrenmiş olduk.. bu da telgraflar konusu kadar ilginç bir detaydı. Bu durumda göbeğinde bilgisayarlar, iletişim ağları olan bir konuda ne söyleyebilirdi? Strateji uzmanı olduğu için davet edilmişti, herhalde. Ve gecenin vecizesini patlattı. “Bu telgraflar belge değildir, belge sayılmaları için şu, şu özelliklere sahip olmalıdırlar” diyerek bir tanım yaptı.. telgrafların bir tanesine bile bakmamış bir uzmanla karşı karşıyaydık.. çünkü, hadi temsilciliklerden yazılanları belge saymasak da, Washington’dan yollanan binlerce telgraf tam onun belge tanımına uyuyordu.. Aslında dengeli bir yönetim gösteren Balçiçek Pamir bu golü atamadı, ya da atmak istemedi.. soruyu sormadı.. Mütercimler, dünyadaki bu yeni rüzgarın süpüreceği nesile göre yaşca genç ama çağın çok gerisinde görünüyor. Hala dosyalanıp dolaba konan bir belgeyi arşivlenmiş sayıyor, digital arşivi, arşiv olarak kabul edemiyor.. Halbuki artık uçak yolcuları bile kağıt bilet görmüyorlar.. Yazık, genç yaşta dinazorlaşmış bir hoca..

– Recep Tayyip Erdoğan’ın sekiz İsviçre hesabı iddiası
Bütün dünya basını yazmış.. bizim basın yazmayacak mı? Bir Amerikalı diplomat, telgraflardan birinde, konuştuğu bir kaynak tarafından kendisine söylendiğini aktarıyor.. Tamam ortada delil yok ama, basın bu haberi nasıl görmezden gelsin.. Bunun bir Amerikalı diplomat tarafından yazıya dökülmüş olması bile başlı başına haber değil midir? Olsa olsa haberi verirken, doğrulatılmış bir haberi verdikleri uslupla değil de, onun yerine, bunun sadece bir duyum olduğunu belirten bir lisanla vermeleri beklenebilir. Taraf burada manşete çıkararak hata yapmış oldu..

– Kılıçdaroğlu’nun Başbakan’a ‘ispat et’ demesi tam bir zırvaydı
Bir insan İsviçre’de parası olduğunu ispat edebilir ama, olmadığını nasıl ispat edebilir? Ben anlamadım.. Zaten tipik Kılıçdaroğlu hareketiyle yine lafının arkasında duramadı..

– Başbakan’ın “Bu doğrulanırsa, ben bu mevkide durmam” demesi de anlamsızdı
Herhalde çok incinip sinirlendiği için böyle kontrolsüz konuşmuştur.. Yoksa, zaten yurt dışında milyar dolarları olduğu ispat edilen bir başbakan o makamda, kendisi bırakmak istemese dahi, nasıl durabilir ki?

– İşin içinde başka niyetler varsa ortalık yangın yerine döner
Herhangi bir gizli servis için, sekiz tane İsviçre bankasına ait boş dekontları elde etmek ya da tıpkılarını üretmek çocuk oyuncağı.. Şimdi, bırakın Amerikalıları, AKP iktidarını yıpratmak ya da devirmek isteyebilecek başka bir gizli servisi aklınıza getirin.. Şu ortamdan istifade ederek, böyle dekontlar hazırlayıp internet üzerinden yayınlattırdığını düşünelim.. Hatta hesap isimleri de Başbakanımıza ait olmasın, ona kimse inanmaz.. ama Başbakan ile o hesaplarda adı yazılı olacak şahış ya da şirket arasında yapılmış gibi gösterilen yazışmalar da yayımlatılsa.. Bunun önü nasıl alınır?

– Acaba en doğru tutum Bahçeli’nin duruşu mu? O da aklıma yatmıyor
MHP lideri, ilkeli bir tavır gösterdi. “Yabancı devletin telgrafı ile kendi hükümetimi zan altında bırakmam” gibi konuştu.. Güzel.. kulağa gerçekten ilkeli ve hoş geliyor.. Ama bu da yol değil.. Bu defa açıklanan belgelerde açık açık gösterilen yolsuzluklar çıkarsa ne yapacağız? “Yabancı devlet belgesi ile kendi insanımı suçlamam” mı diyeceğiz? Lafın kısası, bu telgraflar tüm dünyanın kimyasını bozdu. “Doğru tutum şudur” diyecekler.. Yarın bu tutumu ters düşürecek belgelerin çıkması halinde ne olacak? “Sonunu bekleyelim” lafı da bana anlamlı gelmiyor.. Bu belgelerin ya da daha arkada olduğu söylenenlerin sonu ne zaman gelir, biliyor muyuz? Ya aylarca, yıllarca sürerse? Gel de çık işin içinden..

– Meğer Ukrayna’dan da telgraflar varmış
İlk gün yayınladıkları haritalarda Ukrayna’dan belge olmadığı görülüyordu.. Tek tük ortaya çıkmaya başladılar. Bugün Der Spiegel bir adet telgraf yayımlamış. ABD’nin nasıl Yuşenko’dan Yanukoviç’e dümen kırdığını gösteriyor. Tek yüz kızartıcı nokta, şu anda Ukrayna’nın Dış İşleri Bakanı olan Kostyantyn Hryshchenko’nun, Ukrayna’nın Moskova Büyükelçisi iken, ABD’nin Kiev Büyükelçisi’ne, Ukrayna – Rusya ilişkileri konusunda bilgi sızdırması..

– Amerikan diplomatları hem ham, hem miyop
Amerika, belki bir önceki imparatorluk olan Büyük Britanya’dan askeri olarak da teknolojik olarak da daha güçlü bir hegamonyaya sahip. Ama ‘ince akıl’ın İngilizlerde kaldığı görülüyor.. Bu Amerikalılar’ın son beş – on yıl içinde Türkiye ve Ukrayna konusunda yaptıkları analizlere bakıyorum da.. Eyvah’ diyorum.. Dünyayı bunlar idare ediyorlarsa, yandı gülüm keten helva..

– Ben, yıkarıdakilerin ehil olduğunu hissetmek isterim, bu Coni’ler galiba ‘salaklar’
Uçaktaysak pilotumuz, gemide iken kaptanımız işinin ehli olsun istemez miyiz? O hesap.. Biz gençtik.. Rahmetli Özal başbakanlık koltuğuna oturduğunda, ayrıca bir de bu sebepten keyiflendiğimi hatırlıyorum.. Bizlerden – ya da benden diyeyim – kat kat akıllı, bilgili, tecrübeli, dünyayı tanıyan bir büyüğümüz çıktı kaptan köşküne, en ehil olanımız, diye düşünmüştüm.. Güven duymuştum.. Şimdi aynı güveni sözde dünyanın kaptanı olan bu Coni’lere duyamıyorum.. Bunlar bu akılla başımıza çok işler açarlar.. En basit örneği, şu yukarı paragrafta değindiğim Ukrayna telgrafı. Özel temsilcinin Kiev ziyaretinde kendisine elçiliğin hazırladığı değerlendirme notu.. ve devamı..

Yuşenko daha seçilmeden evvel, kendisi henüz Ukrayna Merkez bankası Başkanı iken yanında çalışmış bir iki kişi ile tanışıp konuşmuştuk. O adamların anlattıklarından Yuşenko’nun profili anlaşılıyordu. Kibar, yanında çalışanlara gayet medeni muamele eden, fakat ‘ses var görüntü yok’ tarzında etkisiz bir yöneticiydi.. Hatta aramızda, anlaşıldı “Ukrayna’nın Ecevit’i” yakıştırmasını yapmıştık. Türk aklıyla yarım saatte koyduğumuz o teşhisimizin ne kadar doğru olduğu zaman içinde anlaşıldı.. O da rahmetli Ecevit gibi yüzdelik bir oyla silindi gitti zaten.. şimdi bizim görüşmediğimiz, tanışmadığımız bir devlet adamı hakkında, dolaylı bir sohbetden edindiğimiz izlenime dayanan teşhisimiz doğru çıkıyor.. seksen tane Amerikalı diplomatın, analistin yaptığı analiz yanlız çıkıyor.. burada bir tuhaflık var.. bu adamlar Orta-Doğu’yu tanımadıkları gibi Slav’ları da tanıyamamışlar, demek ki.. Peki acaba kimi tanıyıp çözebilmişler? Ya da çözebildikleri hiç olmuş mu?

Aynı naifliklerine bir de Yeltsin zamanında Rusya’da, Rusya krizinden önce şahit olmuştum.. Amerikalı bankerlerin istedikleri kredi müracaat dosyalarını hazırlarken Ruslar sondan başa doğru hazırlıyorlardı. Sonuçta ne çıkması lazım? Şu.. O zaman tabloları nasıl hazırlamamız lazım? Şöyle.. Ver parayı hukuki, mali denetim şirketlerinin imzalayacak yetkilisine.. oldu biti.. Amerikan iş çevreleri Rus – Slav mentalitesini ancak Rusya krizinde milyarlarca dolar kaybettikten sonra çözmeye başlamışlardı.. O zamanlar da, “Haydi biz bu adamlarla 70 sene görüşmedik, bu Amerikalılar savaşta müttefiklik, Soğuk Savaş’ta rekabet ettiler, nasıl tanımazlar?” diye hayret ettiğimizi hatırlıyorum..

Dış dünyaya akıl erdirme ihtiyacı duymadan yaşadıkları için, sıradan Amerikalı, Amerika’nın dışını fazla bilmez. Ama bunlar diplomatları.. Bunlarda mı o hamburger tiryakisi obez vatandaşları gibilermiş.. Eyvah ki eyvah! Bunlar değişik kültürleri hiç anlayamıyorlar gibi görünüyorlar..

Belgeler çoğaldıkça bağışıklık mı geliştiriyorum, nedir? Tek tek belgelerden daha fazla, ortaya çıkmakta olan Amerikalı diplomat profilinden endişe duymaya başladım..

Zaten komplo teorilerinden biri, “Bu işin arkasında Pentagon olabilir.. Pentagon’un sürekli dış politika başarısızlıklarından Dış İşleri Bakanlığı’nı sorumlu tuttuğu ve bu bakanlığı zayıflatarak kendi etkisini arttırma isteği konuşuluyordu” diyor..
Diplomatlarına bakarsak adamlar haksız mı?

– d e v a m e d e c e k –

Also read...

Comments are closed.