Tevfik İzmirli – “Son Balyoz tutuklamaları bir komplonun mu parçası? ‘Evet’ diyenlerin önce şu sorulara cevap vermesi gerekmez mi?..”

Merhabalar,

Son tutuklamaları; üzüntü, endişe hatta korku ile seyreden bir kesim vatandaşımız var. Bu kesimin kanaat önderleri ısrarla Ergenekon ve Balyoz davalarının büyük bir planın hatta komplonun parçaları olduğunu vurguluyorlar..

Onlara göre tüm yaşananlar; asıl amacı Türkiye’yi bir ‘Şeriat Devleti’ne veya ‘Ilımlı bir İslam Devleti’ne dönüştürmek olan AKP iktidarı tarafından – hatta belki de bu iktidar eliyle ABD tarafından – bu hedefe giden yoldaki engelleri teker teker ortadan kaldırmak amacıyla yapılıyor.

Yüksek yargıda yapılan değişiklikler de bu amaca yönelik, emekli ya da muvazzaf TSK mensuplarınına yönelik darbe iddiaları da..

Tarafsızmış gibi yapmama gerek yok.. Ben tam aksine inanıyorum.
Bence ülkemizin boynuna takılmış olan tek bir tasma kaldı: Atatürkçülük ambalajına bürünmüş asker ve yüksek yargı vesayeti..

Bizi bu insan haysiyetine yakışmayan tasmadan kurtaracak her türlü meşru girişim benim gözümde bir kanser ameliyatı gibi.

Yeterki bu ‘ur’ dan kurtulalım. Ameliyatın tüm zorluğuna değer.

Bence yapılan budur ve Türkiye Cumhuriyeti bu işi hukuk yoluyla başarmış olmaya son derece yaklaşmıştır.

Peki, karşı tarafın söylemleri, benim ve benim gibi düşünenlerin zihinlerinde ve vicdanlarında yer etmiş bu kanaati değiştirebilir mi? Nasıl değiştirebilir?

Tabi ki değiştirebilirler. Nasıl ‘bilimsel gerçek’ denen bir bilginin bile bilimsel sayılabilmesi için ‘yanlışlanabilir’ olması gerekiyorsa, bir kanaatin de mantıklı deliller karşısında değişebilir olması gerekir. Aksi halde ona ‘kanaat’ demezler ‘takıntı’ derler.

Yapacakları iş basit. Aşağıda yedi başlık altında topladığım sorulara ikna edici cevaplar verebilirlerse, ben kanaatimi değiştirmeye tabi ki hazırım:


1.
12 Eylül, 2010’da halk oylaması ile kabul edilen anayasa değişikliği, oya sunulmadan önce, CHP tarafından iptal talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne götürüldü mü, götürülmedi mi?
Geçmişte vermiş olduğu kararlarla, altı okçuların kalesi olarak algılanan bu mahkeme bile, yaptığı inceleme sonucunda, yüksek yargı ile ilgili maddelerden sadece bir tek maddeyi iptal ederek; halk oyuna sunulan hali ile bu tasarıda Anayasa’ya aykırı yön bulunmadığını açıkladı mı, açıklamadı mı?
Hatta kararında, oya sunulacak değişikliklerin, yargıyı mevcut duruma göre daha demokratik bir yapıya taşıyacağını belirtti mi, belirtmedi mi?

2.
Halk oylamasındaki sonucu öne sürmeyeceğim. Halk ne de olsa cahil ve bidon kafalı. Oylarını iki araba kömüre satıyor.

Ama şunu soracağım: Referandum sonrasında kabul edilerek yürürlüğe giren metin, AB’nin bu konulardaki danışma organı olan Venedik Komisyonu’na yollandı mı, yollanmadı mı? Venedik Komisyonu yargıda yapılan bu değişiklikleri inceleyerek AB normlarına uygun ve olumlu buldu mu, bulmadı mı? Hatta aynı istikamette daha ileri adımlar atılması gerektiğini belirtti mi, belirtmedi mi? Venedik Komisyonu’nun raporu basında yer aldı mı, almadı mı? Bu rapordan neden pek bahsedilmiyor?

3.
Anayasa’nın yenilenen maddesine göre HSYK üyelikleri için seçimler yapıldı mı, yapılmadı mı?
Bu seçimlerde yurt çapında sayıları 12,000 civarında olan kürsü hakimleri ve savcıların tümü oy kulandı mı, kullanmadı mı?
Bu seçimlere ayrı listeler ile katılan Demokrat Yargı Derneği ve rakibi Yarsav umduklarını bulamazken şu anda görevde olan hakimler seçildi mi, seçilmedi mi?

Oy kullanan binlerce savcı ve hakim satılmış mıdır? Yoksa AKP militanı mıdır? Yoksa sadece, gölgelerinden bile korkan bir takım pısırık, şahsiyetsiz, şerefsiz bir guruptan mı bahsediyoruz?

Koskoca genel seçimleri bu adamların gözetiminde yapmıyor muyuz? Bu kadro kendi seçimini doğru dürüst yapamayacak bir gurup mudur? Bunu mu iddia etmek istiyorlar?

İnternet çağındayız. Eğer bu seçimlerde bir usulsüzlük yaşandıysa neden bu konuda hiç bir ihbar gelmiyor? Neden ‘”Şu şu şekilde hileler, baskılar yapıldı” iddialarına rastlamıyoruz?

4.
Habertürk ekranında ilk defa Ali Bayramoğlu açıklamıştı. Ertesi gün Adalet Bakanı doğruladı. Eski HSYK Başkanı yalanlamadı. İddia şuydu:
Taslak üzerinde konuşulurken, Adalet Bakanı HSYK Başkanı’na bir teklifte bulunuyor: “Gelin karşılıklı zıtlaşmayı bırakalım. Ne siz aday gösterin, ne TBMM üye seçsin. Hem Adalet Bakanını hem Müsteşar’ını Kurul’dan çıkarmayı da kabul ediyorum. Yalnız, HSYK üyelerinin tamamını hakim ve savcılar seçsin”. Bu teklif kabul görmemiş. Acaba neden?

5.
Yeni oluşan HSYK, ilk icraat olarak Özel Yetkili Mahkeme hakimlerinin bazılarının görev yerlerini değiştirdi.
Karşı tarafın kanaat önderleri, yaşanan yeni tutuklamaların bu kasıtlı görev yeri değişikliklerinden sonra geldiğini, bunun tesadüf olmadığını söylüyorlar. Önceki tutuklamalara tahliye kararı veren hakimlerin bu mahkemelerden ayıklandığına işaret ediyorlar.

Üye sayısı yeni seçilenlerle 22’ye çıkan HSYK, bu hakim tayinlerine nasıl olmuştur da ‘oy birliği’ ile karar vermiştir? Yani hem eskiden kalan üyeler, hem yüksek yargı mensupları arasından girenler, hem de kürsü hakimlerince seçilen üyelerin tamamı, Adalet Bakanı’nın katılmadığı oturumda, hangi sebeple oy birliği ile bu karara varmıştır?

Bu 22 üye de mi satılık ya da AKP militanıdır? Yoksa görev yeri değiştirilince emekliliğini isteyen bir ağır ceza hakimi, bir uyuşturucu baronu ile, sadece bu amaçla alınmış bir cep telefonu üzerinden kısa mesajlarla randevulaştığı ve gizlice buluştuğu için mi meslektaşları tarafından görevden alınmıştır?
Bu hakim ile uyuşturucu baronu arasındaki konuşmaların ses kaydı HSYK üyelerine dinletilmiş midir? Bu hakim, suçlanan emekli generallerden birisinin eşi tarafından “Dosyayı şu numaralı mahkemeye düşürün, o mahkemenin başkanı bizden” şeklinde bahsedilen hakim midir?

Son dakika notu:
Bu yazının yayımlanmasının üzerinden daha bir gün geçmeden, HSYK’nın açıklaması geldi. HSYK Başkan Vekili;
“İstanbul 10 ve 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi Başkanları hakkında yürütülen ‘resmi sıfatlarının gerektirdiği saygınlık ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunma, irtikâpta bulunma ve rüşvet alma iddialarını içeren’ soruşturmalar sonucunda aynı yerde göreve devamlarının soruşturmaların selametine ve yargı erkinin nüfuz ve itibarına zarar vereceğinden, görev yerlerinin değiştirilmesi teklifini içeren soruşturma raporu Kurulumuzca 13 Aralık 2010 tarihinde görüşülüp, adı geçen başkanların bu görevlerinden alınarak başka bir yargı alanında görevlendirilmelerine, Sayın Bakanın katılmadığı toplantıda 21 Kurul Üyemizin oybirliğiyle karar verilmiştir.” diyor.

6.
Ergenekon soruşturması en başında Ümraniye’de bir astsubayın evinde bulunan silahlarla başlamıştı. O günlerden sonra köprülerin altından çok sular aktı. Danıştay cinayeti, Cumhuriyet bombaları, soba boruları, Poyrazköy, Zir Vadisi, ‘basit kağıt parçaları’, Balyoz derken geldik Gölcük Donanma Komutanlı’ğının göbeğinde döşeme altı evrak depolarına. Atatürkçü bazı subaylarımız buna da ‘yer yokluğundan’ kulbunu taktı.. Hatta bu zırvaya bazı Ergenekon dostları bile ‘ya sabır’ çekmek zorunda kaldılar..

Savcının Donanma Komutanlığı’nda yaptığı arama, başından sonuna kadar askeri yetkililerin gözetiminde yapıldı mı, yapılmadı mı? Başından sonuna kadar videoya kaydedildi mi, kaydedilmedi mi?

Bu yeni bulunan delillerden sonra yüzlerce subayın tutuklanmasına muhalefet partilerinden bile büyük bir karşı çıkış duyulmadı. Acaba, bu siyasilere, delillerin ciddi olduğu yolunda bir bilgi gitmiş olabilir mi?

Savcının yaptığı aramada asker tarafının eskisi gibi mırın kırın etmeden, aramayı geciktirmeden, sadece refakat görevi yapmış olması neye işaret etmektedir?

7.
Yüzyetmişe yakın subay ve generalin tutuklanmasına karşı çıkıyorlar. Hukukçu değilim ama dinleye dinleye ezberledik. Yargılamanın tutuklu yapılması için şu üç sebepten birisinin aranması gerekiyor: Ya sanığın kaçma ihtimali olacak, ya isnad edilen suç, ‘katalog suçlar’ denen suçlardan birisi olacak ki bu davaya konu olan suçlamalar bu listeye dahil – yani sadece bu sebepten dahi tutuklanabilirler – ya da sanıkların tutuklanmadıkları takdirde delilleri karartma ihtimali bulunacak.
Diyelim ki hakimler bu sanıkların kaçma ihtimalini varit görmediler. Diyelim ki işledikleri iddia edilen suç katalog şuçlardan olmasına rağmen hakimler takdir yetkilerini kullanarak tutuklamaya gitmediler. Bunlara hiç bir söz söylemeyelim.

Peki, Allah aşkına, “Bu sanıkların delil karatma ihtimalleri yoktur’ denebilir mi?
Geçen yılın yaz aylarında haklarında yakalama kararı çıktığında, sonradan bu karar kaldırılıncaya kadar Genel Kurmay tarafından ordu evlerinde saklananlar bunlar değil miydi?
Ne malum Gölcük’de bulunan belgelerin benzerlerinin daha başka karargahlarda bu süre içinde yok edilmedikleri?
Kim garanti edebilir, başka karargahların bambaşka yerlerinde saklı daha bu gibi pek çok belgenin mevcut olmadığını?
Aradan geçen zaman içinde subaylar tayinlerle yer değiştirmiş, bir takım belgeler bu ekibin ulaşamayacağı bölümlerde, karargahlarda saklı kalmış olamaz mı? Şimdi gidip açıktan “Bizim darbe hazırlık belgelerimiz sizin karargahın şurasında kalmıştı, alabilir miyiz?” diyemedikleri için, o belgelere ulaşmanın yolunu aramakta olduklarından – en azından içlerinde bu halde bir kaç kişi olduğundan – şüphelenmek yersiz midir?

Sorular bu kadardı..

Sanıkların avukatlarını anlıyorum. Müvekkillerinin aleyhine konuşmaları beklenemez. Görevlerini yapıyorlar. Anasını kesenin bile, kendi tutamazsa, avukatı barodan veriliyor. Avukat her fırsatta iddiaları çürütmeye çalışacak.

Sanıkları ve sanık yakınlarını da anlıyorum. Bu planların yapıldığı iddia edilen yıllarda akıllarına gelmeyecek bir durumla karşı karşıyalar. Sivil mahkemelerde yargılanıyorlar. Sözüm meclisten dışarı, tam anlamıyla ‘eşekten düşmüş karpuz’ durumundalar. Mahkemenin tutuklama kararına karşı, ‘bir üst rütbem gelmeden teslim olmam’ diyecek kadar akıl kaybı içindeler. Neredeyse Levent Kırca skeçlerindeki ihtilalci emekli – bunak subayları andırıyorlar ve işin ucunda – şaka değil – 20 yıl hapis görünüyor. Yapanı da, yapmayanı da ‘yapmadım’ diyecektir. Bu da gayet anlaşılır bir insanlık hali.

Tutukluluk sürelerinin uzunluğundan, davaların uzun sürmesinden şikayet etmekte yerden göğe kadar haklılar. Suçlu ile suçsuzun bir an evvel ayrılması için ne gerekiyorsa yapılsın. Ayıptır, günahtır. Boş yere yatanların kayıpları neyle tazmin edilebilir?

‘TARAF’a gelen Balyoz belgelerinin kim tarafından sızdırıldığı’ ya da ‘Gölcük’deki evrakların orada saklı olduğunu kimin ihbar ettiği’ gibi sorular da gayet kritiktir. Milletçe dileriz ki bu gayretlerin ardında ya kendi vatansever subaylarımız ya da kendi istihbarat teşkilatımız olsun. Onlar değil de, yabancı bir parmak varsa, yandı gülüm keten helva. Bugün darbecileri yakalatabilen yabancı elin yarın hangi amaç uğruna neler yapabileceğini düşünmek lazım. Bu endişeler de paranoya değil, yerinde düşüncelerdir.

Ancak bunların dışında kalan ve genellikle ‘Baro Başkanı’, ‘Hukuk Profesörü’ gibi sıfatlara sahip bir takım zevat tarafından dillendirilen görüşler var ki insan ne diyeceğini şaşırıyor. Göz göre hepimizi aptal yerine koymaya çalışıyorlar.

Sen kalk.. benim vergilerimden maaş alırken benim seçtiğim hükümeti devirmeye çalışanları koru. Yakalandıklarında “Karısı türbanlı adam Cumhurbaşkanı oldu”, “Başbakan Arap yanlısı dış politika izliyor”, “Atatürkçülük elden gidiyor, şeriat getiriyorlar” gibi zırvalarla durumu kurtarmaya çalışanları savun.. Bir de lugat paralayarak bilgiçlik tasla.. Neredeyse olayı bir iftiralar demetine indirge.. İşte bunlara dayanamıyorum..

O bakımdan, “Önce yukarıdaki yedi gurup soruya cevap verin.. ondan sonra konuşun” diyorum..

Son söz:

Bu Atatürkçü (!) darbecileri koruyan sivil ve çok bilmiş Atatürkçülere (!) bir çift sözüm var:
“Geçti o devirler arkadaşlar.. Tek parti zihniyetiniz tam anlamıyla sırıtıyor.
Milletin verdiği oyları hazmedemiyorsunuz. Kurduğunuz al gülüm ver gülüm düzeni çöktü..
Güvendiğiniz dağların sonuncusuna da kar yağdı..
Önümüz seçim, daha da yağacak..
Bu – kendi çapında – demokratik devrimi de şu beğenmediğiniz karısı baş örtülü olanlar yaptı..
Şimdi tek çıkar yolunuz ‘Tek Parti Dönemi’nin iki dereceli, tüm adayların Ebedi Şef tarafından belirlendiği Hacivat tarzı seçim sistemi.
Onu da getiremiyeceğinize göre.. size geçmiş olsun..”

Saygılarımla..
Tevfik İzmirli

Also read...

Comments are closed.