Tevfik İzmirli – Prof. İlber Ortaylı’nın CNN Türk’deki sohbetinden notlar.. Ortaylı sanki Atatürk’e de ‘Kutsal Emanetler’ muamelesi yapıyor..
Merhabalar,
İlber Ortaylı Hocamız, 20 Şubat, 2011’de CNN’de Taha Akyol’un ‘Eğrisi Doğrusu’ programına konuk oldu.
Sohbetin genel başlığı “Türkiye, Arap ülkelerinden ve İran’dan neden farklı? Tanzimat emperyalizmin oyunu mu, yararlı bir reform mu? Osmanlı’da modernleşme süreci… Cumhuriyet’in Osmanlı’daki kökleri nelerdir?” idi.
Son derece keyifli ve öğretici bir programdı. Zaten İlber Ortaylı Hoca’nın en kuvvetli olduğu devir ve konular bunlar. Bu konuda eserleri var. Programı kayda alarak seyrettim. Daha sonra bazı kısımlarını kayıttan yazıya döktüm. Bu kısa notları sizlerle paylaşmak istiyorum. Dileyen programın tamamını CNN Türk WEB sitesindeki videodan izleyebilir. Tavsiye ederim. Toplamı 90 dakika.
İlber Hoca’nın sohbetinin benim açımdan iki önemli noktası vardı:
Birincisi, “Osmanlı Modernleşmesi’ni anlatırken, “Atatürk olmasaydı bugün Afganistan seviyesinde olurduk” diye düşünen arkadaşlarımıza cevap vermiş oluyordu. O düşüncenin tamamen bilgisizlikten kaynaklandığını anlattı. (Ben bu bilgisizliğin bireysel değil kitlesel olduğunu, tesadüfen değil, Atatürkçü rejim tarafından bilinçli olarak uygulanan beyin yıkamasının bir sonucu olduğunu düşünüyorum.)
İkinci konu da şu ki; İlber Ortaylı Hocamız, her zamanki gibi, Atatürk devrinde hatta bizzat Atatürk tarafından yapılmış işleri bile, eğer iş olumsuz ve yanlış ise, Atatürk adını atlayarak anlatmaya dikkat etti. Mesela, Adnan Adıvar’ın dünya çapında alimlerin hayran olduğu bir entellektüel olduğunu anlatırken, o sırada kendisinin Paris’de sürgün olduğunu da söylüyor. Ama Adnan Adıvar’ı ülkesinin dışında yaşamaya mecbur edenin, onu sürgün edenin Gazi Mustafa Kemal Paşa olduğunu ağzına bile almıyor. İlber Hoca’nın bu tavrını kamuoyumuz Kutsal Emanetler hakkındaki görüşlerinden tanır. ‘Kutsal Emanetler’e karbon testi yapılsın, gerçek yaşları ortaya çıkar’ önerisini de aynı mantıkla reddeder. ‘Milletin kutsal bellediği değerleri ellemeyin, artık o eserlerin özgün olup olmadığının önemi yok.. varsın millet hepsini kutsal saysın” şeklinde bir görüşü vardır. Bence bu bir tarihçi yaklaşımı değil.. Bulgunun sonucunun yapacağı etkiyi düşünmek tarihçinin işi midir? Yoksa politikacının mı?
Yani İlber Hoca’nın sohbeti, hem içerik olarak ‘Afganistan ile kıyaslama yapanlara bilimsel bir cevap olması bakımından benim için son derece keyifliydi. Hem de içeriğinin dışında şekil bakımından, benim haddim olmayarak yaptığım “İlber Hoca gibi alimlerimiz eleştirilerinde hiç Atatürk adını kullanmıyorlar” eleştirimi doğruladığı için keyifliydi.
Kısa alıntılar sunuyorum:
‘Hasta Adam’ Tabiri
‘Hasta Adam’ tabiri Rus Çarı I. Nikola tarafından uydurulmuş bir tabirdir.
I. Nikola’dan elli sene sonra dahi Rusya köylerinde bir köylü ailesine çeyrek at düşüyordu. XIX. YY.’da Rusya iki defa açlıkla karşılaştı. Ukrayna’nın, Kırım’ın, Kafkasya’nın daha iyi durumda olduğunu görüyoruz. Böyle bir facia Osmanlı’da söz konusu dahi olmamıştır. Hangi cemiyetin daha hasta olduğu tartışılır. Bu tabir yapıştı kaldı. Bunu benimsetenler bizim orta okul tarihçileri. Bundan daha bayat, daha yavan hatta daha kakavan bir görüş olamaz. Neresi ‘Hasta Adam? Teşkilatını modernize ediyor, hukuk sistemini Romanize etmeye çalışıyor. Maliyesini modernleştiriyor. Ordusunu yeniliyor. Kurmaylık sistemini kuruyor. Bazı mali tedbirler almaya başlıyor. XX. Yüzyılın başında birçok ülkenin hayal dahi edemeyeceği Cavit Bey’in modern maliye sistemi geliyor. Bütçesi ile filan. Kurumlar kuruyor. Galatasaray gibi okulu bir Osmanlı kurabilir, bir de Rusya. Bunu yapamaz çok ülkenin maarifi.
Fen Eğitimi
Mühendislik eğitimi veriyor. Tıp eğitimi var. Mühendisliğimiz bazılarının düşündüğü gibi 1960’larda ODTÜ ile başlamadı. İTÜ’nün iki asırlık tarihi var.
Kadro
Bir kadro vardı. Olmayan kadro, bugün de yok. Sözde hukuk devrimi yaptık. İstediğimiz hukukçu kadrolarını yetiştiremedik. Hiç övünmesinler. Bu hukukçularla bu memleketin selamete gideceğinde dair benim ciddi şüphelerim vardır. Bu sağ sol meselesi değildir. Açık konuşalım. Bizim meslek gurubumuzun, yani mülkiyeliler ve hukukçuların; hekimlerin, mühendislerin, veterinerlerin başarı düzeyinde olduğunu kimse ileri süremez. İleri süren kendini beğenmiştir. Hukukçularımız şimdi şimdi akıllanıyorlar. 15- 20 yıldır.
Türkçemizin Düştüğü Durum
Şu andaki Türkiye tabi ki XIX. Yüzyıl Türkiye’sinden çok daha mükemmel bir durumda. Ama daha geri durumda bulunduğumuz yönler de var. Mesela edebiyat, felsefe, dil. Türkçe’nin durumu. En büyük mukaddesatımız Türkçe’dir. 500 – 1000 kelimeye düşmüş durumda. Refik Halid’i, Halide Edip’i sadeleştirerek yayımlıyoruz. Ayıp. (“Dili sadeleştiriyorum” diyerek bu facianın yolunu açan devlet adamımız kimdir? İlber Hoca bir ‘es’ de burada vermiyor mu?
‘Duraklama – Gerileme Devirleri’
Bunlar sonradan indi olarak konmuş isimlerdir. Bu tasnifleri yapanlar büyük tarihçiler değildir. Bu tip dönemlemeler her zaman hata payı taşır. Ama büyük tarihçiler yapmışlarsa önemi vardır. Bizdeki bu sınıflandırma tam anlamıyla ‘çakma’. Abuk subuk bir iş. Tamamen İttihatçıların II. Meşrutiyet ve Balkan Faciası yıllarındaki kapılmaları. “Artık yeni bir yöne gidelim, dirilelim” gibisinden. Ama maalesef nesillerin tarih eğitimini ve düşüncesini dumura uğratmıştır.
Sürgün
(İlber Ortaylı burada dünyaca bilinen düşünür ve aydınların isimlerini sayıyor. İçlerinde Bernard Lewis de var.) Bunlar 1930’lu yıllarda Paris’de aynı sınıftalar. Her biri bir kaç lisan bilen gençler. Taptıkları tek bir hoca var. Kim biliyor musunuz? Adnan Adıvar. Adnan Bey o sırada bizden kovulmuş. Bernard Lewis diyor ki “Herşeyi ondan öğrendik”. “Neyi mesela?” diye sordum. “Goethe’yi, Faust’u bile ondan öğrendik” dedi. Bu sınıfdaki çocukların bazıları sonra benim hocalarım oldu. Adamı görüyor musun? 19. Yüzyıl Osmanlı aydını. (Yukarıda değindim. ‘Bizden kovulmuş’ deyip geçiyor. Kimin kovduğunu söylemeyeceksin ki millet uykusuna devam etsin.)
II. Abdülhamid
II. Abdülhamid çok önemli modernleşmeci bir otokrattır. Ruslar, “Artık okul lazım, yol lazım” dediğinde, Abdülhamid zaten o kafadaydı. Bürokrasiyi modernleştirdi. Okullar. Bütün büyük liseler onun zamanında kurulmuştur. Demiryolu. Hastaneler.. Demiryolu boyunca yerleştirilen Balkan göçmenleri. Anadolu tahılının orduyu besler hale gelmesi. Anadolu vilayetlerinde nerede önemli bir maarif müessesesi bulursanız Abdülhamid’indir. Konya Lisesi, Kastamonu Lisesi, Balıkesir Lisesi, İzmir Kız Lisesi. Onun zamanında İmparatorluğun neresine baksan birşeyler oluyor. Ama sansür denen felaket adam yetişmesini engelledi. Araplar, Bulgarlar yetişti, bizim insanımız yetişmedi.
Osmanlı – Cumhuriyet Devamlılığı
Kanunlar, Borçlar, Sayıştay, Yargıtay, Danıştay, devlet, toplum, devlet anlayışı..
Meclis Tecrübesi
23 Nisan Meclisi acemi değil. 1877 Meclisi de acemi değil. Onlar nerede öğrenmişler? Tanzimat’dan beri Vilayet İdare Meclisleri’nden biliyorlar. Usul biliyor. Tartışma biliyor. Parlamenter gelenekler de Osmanlı’dan geçmiş.. Hatta geçememiş bile..
Maarif
Maarif aynen devam eder. Taa, Dar-ül Muallimat’a kadar gider.