Tevfik İzmirli – Üç haber, bir yorum.. Gözümüz aydın, artık biz de peşinde casusluk yapmaya, çalmaya değer bir askeri teknoloji birikimine, projelere, silah sistemlerine sahibiz..

13/11/2010 (Kategori: Seçtiğim Haberler, Yazılarım, Yorum - Polemik)

“Bu bakımdan, Mr. Beglitis’in endişe duymasına gerek yok.. Biz düzgün bir komşuyuz..
Yeter ki kendilerinin komşuları aleyhinde haksız bir niyetleri olmasın..
İyi bir komşu bizden olsa olsa turist ve işadamı istilası bekleyebilir.. Biraz da belki işgücü..

Değişik niyetler besliyorlarsa, kendilerine tavsiyem, vakit kaybetmeden kafalarındaki bir sonraki seçeneğe zıplamaları..
Çünkü o takdirde ‘endişelenmek’ lafı hafif kalabilir..
Hem artık aynı ligde oynamıyoruz..
Biz yüz yıl önce düştüğümüz ‘abilerinin’ ligine tekrar çıktık da..”

Merhabalar,

1. Haber:
- 7 Kasım, 2010 Basından -



Yunanistan Savunma Bakan Yardımcısı Panagiotis Beglitis, ABD ziyareti esnasında, “Türkiye’nin bu kadar güçlenmesinden endişe duyuyoruz” dedi.

2. Haber:
- Basından –

Donanmadaki casusluk ve fuhuş çetesi ile ilgili olarak yürütülen soruşturma genişleyerek devam ediyor.
Zanlıların, TSK’ne ait gizli dökümanlara, kripto algoritmalarına, geliştirilmekte olan bazı silah sistemlerinin gizlilik kaydı taşıyan projelerine Yunanistan adına ulaşmaya çalıştıkları…

3. Haber:
- 29 Ekim, 2010 Basından –

ASELSAN’daki ‘üç intihar’ dosyası savcıda
Fuhuş ve şantaj şebekesinin TUBİTAK, ASELSAN, HAVELSAN, Sivil Savunma Müsteşarlığı gibi devletin önemli projelerini yürüten kurumlara sızmaya çalıştığının ortaya çıkmasının ardından soruşturmayı yürüten birimler, Aselsan’ın üç mühendisi Hüseyin Başbilen, Halim Ünsem Ünal ve Evrim Yançeken ölümleri ile ilgili dosyayı istedi. İntihar açıklaması yapılan ölümlerin nedeni olarak mühendislerin üzerinde çalıştıkları kritik projeler olduğu da iddia edilmişti. 9 ilde yapılan fuhuş operasyonlarında ele geçirilen bazı belgeler bu ölümleri yeniden gündeme getirdi. Soruşturmayı sürdüren birimler dün resmi yazı ile bu ölümlerin dosyalarını istedi.

4. Haber
- 12 Kasım, 2010 – Deniz Kuvvetleri Komutanlığı resmi web sitesinden -

F- 501 Borda numaralı TCG – Heybeliada Korveti, 2 Kasım, 2010 tarihinde seyir testlerine başladı.

“Deniz Kuvvetleri Komutanlığı MİLGEM Projesiyle, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir savaş gemisinin savaş sistemleri de dahil olmak üzere tüm tasarım, entegrasyon ve analiz aşamalarını tamamen milli olarak gerçekleştirmektedir. Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, bu projeyle çok sayıda milli sanayi kuruluşu, üniversite ve bilimsel kurumu da bir araya getirerek, bilgi ve tecrübe birikimiyle Türkiye’nin kendi savaş gemisinin tasarım ve üretimini yapmasını sağlamıştır.”

Yorum:
Önce, gerçekten hayatlarını bu yüzden kaybetmişler ise, Aselsan’lı üç mühendis şehidimize Allah’tan rahmet diliyorum. Dileriz ki olay bir an önce aydınlatılsın.

Bu üç can kaybı dışında, casusluk olayı benim için bir gurur vesilesi oldu.

Artık karşı taraf casuslarını, ‘cephaneliğin yeri’, ‘topların sayısı’ gibi basit konuların peşinde koşturmuyor.
Artık biz de peşinde casusluk yapmaya, çalmaya değer bir askeri teknoloji birikimine, projelere, silah sistemlerine sahibiz..
Bizim de saklamasını öğrenmek zorunda olduğumuz teknolojik sırlarımız var..

Karşılarında henüz orta boy da olsa, her gün büyüyen bir dev var..
Bu devin kendi halkı, henüz, alınan yolun tam olarak farkında olmasa da, o yollar alındı.. alınıyor ve bunu en iyi gören de karşı taraf, doğal olarak..
Karşılarında, bir trilyonluk ekonomi hedefine yürüyen, üreten, alan, satan, G – 20 üyesi, dünyanın 17. büyüğü, mayası tutmuş, dinamik bir yapı var..
Bu ülke artık binlerce mühendisini AR-GE’de çalıştırabiliyor..
En karmaşık savunma çözümlerini, en ileri teknolojileri kullanarak, kendisi geliştirebiliyor..
Bunları, bazı başka ülkelerin yaptığı gibi, fizibilitesi olmayan projelere, nam için para gömerek yapmıyor..
Ürettiği her çözüme dünyanın değişik ülkelerinden talep buluyor.
Bu ülke sadece teknik alanlarda başarılı değil.. işin mühendisliği kadar, yönetimini de çok iyi yapabiliyor. Finansman yöntemleri gibi, yönetim usulleri gibi, en verimli örgütlenme biçimleri gibi sorunları da yönetim know-how’ı ile aşabiliyor.
Mühendisin çizim masasında başlayan bir ürün, dünyanın öbür ucundaki bir ordunun envanterine girinceye kadar hangi aşamalardan geçiyorsa, insanımız hepsini başarıyor.

Rayteon gibi bir silah devi, Havelsan’la, Havelsan’ın geliştirdiği GENESİS (Gemi Entegre Savaş İdare Sistemi)’i dünyaya pazarlayabilmek için ortaklık kuruyor.

Aselsan, dünya savunma şirketleri liginde ikinci elliden, ilk elliye doğru yürüyor..
Paraguay’dan Hollanda’ya kadar, uluslararası ihaleleri bileğinin hakkıyla kazanarak ihracat yapıyor..

Ve bu tip şirketlerimiz bir iki taneden ibaret değil..

2011′de, savunma sanayi ihracatında 1.- milyar doları geçiyoruz..
Şu anda TSK’nın silah, sistem ve mühimmat alımlarının yurt içinden karşılanma oranı yüzde 54′e yaklaşıyor..
Bu oran, daha 5 -6 yıl önce yüzde 25′lerdeydi.
Savunma sanayinde, ihracatımızın ithalatımızı geçeceği yıllar uzakta değil..
Savunma ürünleri ihracatında ilk ona girmiş Türkiye sadece zaman meselesi artık..

Şu nokta önemli:
Silahsız, savaşsız bir dünya herkesin ortak hayali. O günler gelinceye kadar ülkeler ‘silah satan ülkeler’ ve ‘silah alan ülkeler’ diye ikiye ayrılmaya devam edecek.. Bir üçüncü gurup maalesef mevcut değil.. Yani, ‘silah almayan ülke’ diye bir varlık yok.. Silahını ya kendin üreteceksin, ya da başkalarından alacaksın.. ‘Sanayileşmiş’ diye bildiğimiz her ama her ülkenin sağlam bir savunma sanayi temeli var.. Bizim yaptığımız gurup değiştirmek. Alıcı olmaktan üretici ve satıcı olmaya terfi ediyoruz.. Bu da bizim en doğal hakkımız.. ‘Geç bile kalmışız’ denebilir.. Bir diğer görüş de ‘bu seviyeye ancak geldik’ olabilir..

Türkiye bu atılımı yaparken zorlanmıyor.. Savunma bütçelerinde bir artış yaşamıyoruz..
Sadece savunmaya harcaya geldiğimiz fonları akıllı ve verimli kullanmaya başladık.. o gelişmişlik eşiğini yakaladık..
Alemin hurdalarına ve bu hurdaların yıllar boyunca yarattığı idame masraflarına gidecek paramızı kendi çocuklarımızın istihdamında kullanmaya başladık.. artık onlara imkanlar ve hedefler verebiliyoruz.. onlar da mucizeler yaratıyorlar..

Ve Türkiye bunları yaparken ahlaki ve meşru zeminden savrulmuyor.
Başkalarının aleyhine genişleme emellerimiz yok, bölgemize tehdit değil güvenlik üretiyoruz.
En iyi örnek Bulgaristan ile ortak sınırımız.. Her iki taraf da birliklerini sınırdan belli bir mesafeye geri çekeli yıllar oluyor..

Ordumuzdan beklediğimiz en büyük hizmet ‘caydırıcılık’..
‘Nereye bir kötülük yapayım?’, ‘kimin hakkına hukukuna tecavüz edeyim?’ diye düşünen olursa, aklına biz geldiğimizde hemen bir sonraki seçeneğe zıplamasını sağlayacak güçte olmak isteriz.. Bu da ayıp değil..

Demokratik bir yapı içinde idare olan bir ülkeyiz.. Başımızda sabah kalktığında ne yapacağı belli olmayan diktatörler yok..
Bizden kimseye zarar gelmez.. Maceracı olmayan bir ‘ciddi devlet’ geleneğimiz var..
Halkımız, tarihten süzülen bir tecrübeye sahip, sağduyulu bir halk.
Tek istediğimiz barış içinde çalışmak, üretmek, halkımıza, çocuklarımıza insanca bir yaşam sağlamak..
Sağlıktan eğitime, her konuda bizim çocuklarımız da çağdaş imkanlara kavuşsun istiyoruz..
Bizim çocuklarımız da iyi eğitim görsünler, bol proteinle beslensinler, sanatta, sporda, bilimde kendilerini geliştirebilecek imkanları olsun, yüksek standartlı bir sağlık hizmeti alsınlar, arzusundayız..

Bu bakımdan, Mr. Beglitis’in endişe duymasına gerek yok.. Biz düzgün bir komşuyuz..
Yeter ki kendilerinin komşuları aleyhinde haksız bir niyetleri olmasın..
İyi bir komşu bizden olsa olsa turist ve işadamı istilası bekleyebilir.. Biraz da belki işgücü..

Değişik niyetler besliyorlarsa, kendilerine tavsiyem, vakit kaybetmeden kafalarındaki bir sonraki seçeneğe zıplamaları..
Çünkü o takdirde ‘endişelenmek’ lafı hafif kalabilir..
Hem artık aynı ligde oynamıyoruz..
Biz yüz yıl önce düştüğümüz ‘abilerinin’ ligine tekrar çıktık da..

Saygılarımla,

Tevfik izmirli