Tevfik İzmirli – Hele şükür! Siyasi iktidar askeri vesayet karşısındaki utangaçlığından kurtuluyor.. Dileriz ki üç generalin açığa alınması bir dönüm noktası olsun..

24/11/2010 (Kategori: Yazılarım, Yorum - Polemik)

“Dünyada, ordusunun güçlü olması şart olan beş on ülke varsa bunların biri Türkiye.
Dünyada, askerini evladı gibi seven başka kaç halk vardır?
Bizim insanımız Mehmetçikleri geçerken ağlar..
Millet ile askeri arasındaki bu ‘tarihi aşkın’ önünde set oluşturan bir general sınıfı terbiye edilmeyi bekliyor.
Tereddüte gerek yok.”

Merhabalar,

Basına yansıdığına göre, İçişleri Bakanı tarafından bir Jandarma Tümgenerali, Milli Savunma Bakanı tarafından da karacı bir Tümgeneral ile denizci bir Tuğamiral açığa alındılar.

Açığa alınanların YAŞ’da terfi alamadıkları için AYİM’e (Askeri Yüksek İdare Mahkemesi) başvurdukları, AYİM’in bu kişileri terfi ettirerek, yürütmeyi durdurma kararı verdiği, her üçünün de Balyoz davasında yargılanmakta oldukları yazılıp çiziliyor..

Her üç askeri şahsın da, terfi edemedikleri rütbelere uygun makamlara vekaleten atanmış oldukları da dikkat çeken bir detay.

Sade bir vatandaş olarak olayların perde arkasını bilmeme imkan yok.
Zaten sıkıntımız kişilerle ya da tekil olaylarla değil..
Ortada bir çarpık anlayış, bu çarpık anlayıştan kaynaklanan bir çarpık yapılanma ve bu çarpık yapılanmanın getirdiği kurumsal bir yanlış tutum ve davranışlar sağanağı var.. Bu üç general – amiral olayı da bu sağanağın damlalarından biri..

Dilerim, bu üç general – amiral olayı gerçekten askeri vesayetin kırılmasında bir dönüm noktası, bir başlangıç olur.
Sözkonusu generaller suçsuz bile olsa, fazla üzülecek bir nokta yok. Devletin kimseye rütbe borcu olmaz. Açığa alınınca maaşlarının üçte ikisi ödeniyormuş. Beğenmiyorlarsa, emekli olurlar, emekli maaşları bağlanır.
Bu güne kadar devlette olsun, özel sektörde olsun, makamlarını kaybeden ilk üç insan bunlar değil. Ne müsteşarlar, ne büyükelçiler, ne genel müdürler, en verimli çağlarında oyun dışında kalmıştır kimbilir.
Generallerin dünya algısı rütbeye ve makama endeksli olduğu için, onlara büyük bir mağduriyet gibi gelebilir. Gerçek bir mağduriyet yok ortada. Dışarıda hayat zaten hep böyle.
Ayrıca, suçlu oldukları ortaya çıkarsa gidecekleri yer zaten hapishane.

Kabahat bizde. Bu generalleri bu kadar şımartan, kafamıza çıkartan biziz, biz siviller..
Toplum olarak, sanki ipnotize edilmiş gibi yıllardır bir garabeti seyredip duruyoruz. Askerler tarafından aşağılanmak pek çoğumuzu rahatsız etmiyor. Kişisel olarak üstümüze alınmıyoruz. Normal geliyor. Bu ‘aşağı statüde olma halini’ kabullenmiş gibi bir halimiz var. Sanki, havada patlayan kamçının sesini duyar duymaz susta duran, dayakla terbiye edilmiş sirk hayvanları gibiyiz.

Hem biz kendimize gelelim, bu saygısız askeri geleneği çöpe atalım, hem askeri personeli bu garabetden kurtaralım.. Onlar da rahatlasınlar, görevlerini sağlıklı bir zeminde, iç rahatlığı içinde yapabilsinler..

Bu konu nasıl halledilir?

Sivil – asker ilişkileri ciddi bir neşter bekliyor. İktidarların neredeyse ‘utangaç’ denebilecek adımlarına kalırsa bir iki nesil daha beklemek gerekecek.. Siyaset bilimciler, aynı süreçten Brezilya’nın da geçtiğini anlatırken bir noktaya dikkat çekiyorlar. İktidar adayı parti seçimlere giderken, genel seçim beyannemesinde bu operasyonu açıkça vurgulayacak. Seçimi kazandığında elinde halktan alınmış bir vekaletname ve görev emri bulunacak. Bu meşru silahın önünde kimse duramıyor. AKP, belki de bizim bilemediğimiz sebeplerle, 12 Eylül referandumundan aldığı gücü bu yönde kullanmadı. 2011 seçimlerini bekliyor olabilirler.. Ya da zaman içinde, adım adım, kurbağaları ürkütmeden mesafe almayı seçmişlerdir.
Ben yine de bu aşırı temkinli gidişin sebebini anlamakta zorluk çekiyorum. Gözettikleri dengeler mi var, çekindikleri hususlar mı mevcut? Acaba genelkurmay koltuğuna oturmasını bekledikleri isimler mi var? Bilemiyorum..

12 Eylül, 2010 tarihli, “12 Eylül Referandumu” başlıklı yazımızda, “Sıra, daha ileri taleplerin gündeme getirilmesine gelmiştir.. Artık Genel Kurmay’ın Savunma Bakanlığı’na bağlanmasını talep edebiliriz.. “demişiz.. Talepleri detaylandırıyorum:

Neler yapılmalı?

1.
Genelkurmay Başkanlığı Savunma Bakanlığı’na bağlanır.

NATO Toplantılarına sadece bizim Savunma Bakanımız yanında Genelkurmay Başkanı olduğu halde katılamıyor. Çünkü her ülkenin savunma bakanı masanın etrafında otururken, genelkurmay başkanları bir arka sırada oturuyorlar. Bizim Genel Kurmay Başkanımız toplantıya katılsa, Savunma Bakanımızın önünde oturacak. Bu çağdışı görünümü yabancıların önünde sergilememek uğruna toplantılara katılmıyor. Ama yurt içinde, biz bize iken aynı utancı duymuyorlar. Bu çifte standardın altında yatan, 1 Mart’da, 2010′da yazdığımız, Atatürk’ün “Biz bize benzeriz” vecizesi ile sembolleşen, genelkurmayı savunma bakanlığının üzerinde gören yanlış öğretisi.
‘Sivil kadrolar hazır değil’ bahanesi de bir safsatadan ibaret. En anlamlı örnek Savunma Sanayi Müsteşarlığı ve başındaki müsteşar.

2.
Yüksek askeri yargı kaldırılır.

“Askeri müzik ne kadar müzikse, asker, yargı da o kadar yargıdır” lafı yeteri kadar açıklayıcı.

3.
TSK sivil denetime açılır.

Bu denetim sadece harcamaların sonradan kağıt üzerinde denetimi değil, daha bütçeleme aşamasında yapılacak ‘yerindelik denetimi’ şeklinde uygulanır.
Örneğin sivil otorite, “gecekondu karakolların hali ortada iken, neden bu orduevine para ayırıyorsunuz?” diye baştan sorabilmeli, uygun görmüyorsa harcamayı red edebilmelidir. Ya da, “görevdeki kadrolar yıllardır G-3 piyade tüfeklerinin göreve uygun olmadığını israrla vurgularken, siz ne hakla vatandaşın evladını elinde bu silahla çatışmaya sokuyorsunuz?” diyerek hesap sorabilmelidir..
Bu tip müdahaleler ilk başta askerin zoruna gitse de, aslında uzun vadede onları da rahatlatacaktır..

4.
Her karar, şeklen değil özde sivil otoritenin onayına tabi olur.

Personel mevcudu, askerlik süreleri, kuvvet yapılanmaları, birlik konuşlanmaları gibi asal konular kesinlikle sadece askere bırakılmamalıdır. Kendi haline bırakılan örgütlerin yıllık ortalama yüzde yedi civarında şişeceği, işletme derslerinde okutuluyor.. Bir de ‘her komutan elinin altında mümkün olan azami gücü bulundurmak ister’ prensibi var. Ama aynı imkan Milli Eğitim Bakanlığı’na ya da Devlet Su İşleri’ne tanınmazken, askeri kesime tanınmasının açıklaması nedir?

5.
Askerin ‘paralel devlet’, ‘ayrı krallık’ algısı kırılır..

Askerlik mesleğinin teknik icapları dışındaki hiçbir konuda yetki sivil – seçilmiş idarenin elinden kaçmayacak şekilde radikal bir sivilleşme sağlanmalıdır. Askeri birliklerdeki merkezi ısıtma sistemlerinin kullanma usullerinden, orduevlerine kabul edilecek misafirlerin kılık kıyafetine kadar her konuya sivil eli girmelidir. Askerlik hatıralarına girmeye gerek yok ama, hepimiz askerlik yaptık, kontrolsüzlüğün getirdiği israf ve akıl dışı uygulamaları ve bunların ‘asker gözüne’ ne kadar normal geldiğini görmeyenimiz var mıdır? En son örnek, hizmetçi olarak kullanılan erlerin durumu. Olay basında ele alınıp yüzlerine çarpılmasa, generallerimizin bu sorunu ele almaya niyetleri var mıydı? Onların gözü, bu tuhaflığı normal kabul edebilir. Vatandaşın oğlunu, ‘vatan, millet, sakarya’ diyerek silah altına al, vatandaşdan toplanan vergilerle bu evlatları yedir, giydir, ondan sonra kendine hizmetçi yap. Bunun adını da ‘vatan borcu’ koy. ‘Güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar’ lafını boşa söylememişler. Biz ‘Hadi oradan!’ demezsek, bu krallık kendi kendini yıkar mı?

6.
Demokratik değerler çocukluktan başlayarak subay adaylarına yüklenir.

Tüm askeri eğitim kuruluşlarının müfredatı, meslek dersleri haricinde, siviller tarafından ve demokratik bir subay nesli yetiştirmeyi hedeflenerek tespit edilmelidir.

Sonuç:
Dünyada, ordusunun güçlü olması şart olan beş on ülke varsa bunların biri Türkiye.
Dünyada, askerini evladı gibi seven başka kaç halk vardır?
Bizim insanımız Mehmetçikleri geçerken ağlar..
Millet ile askeri arasındaki bu ‘tarihi aşkın’ önünde set oluşturan bir general sınıfı terbiye edilmeyi bekliyor.
Tereddüte gerek yok.

Saygılarımla,

Tevfik İzmirli