Fadime Özkan Röportajı – STAR – THY Yön. Kur. Başk. Hamdi Topçu: “Birinci ligdeyiz hedefimiz 2023’te ilk 10’a girmek..”
06/12/2010 (Kategori: Seçtiğim Yazılar)
THY Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu Türk Kuşunu Uçuran Formülü Anlattı..
“Birinci ligdeyiz hedefimiz 2023’te ilk 10’a girmek.”
“Dünyada en iyi kar eden 6. şirketiz. Kararlı şekilde büyüyoruz. İstanbul’u hub (uğrak noktası) yaparak hem yolcu hem turist sayısını artıracağız.”
“Basketbolda Euro Lig’in adı artık Turkish Airlines Euro Lig.”
Hamdi Topçu, Türk Hava Yollarını uçuran bir avuç adamdan biri. 2003 yılında göreve gelen ve ‘Türk kuşu’nu bir dünya markası haline getiren azimli, çalışkan ekibin önemli bir parçası, şu an beyni. Topçu, 1964 Rize Çayeli doğumlu. M.Ü. İktisadi İdari Bilimler Fakültesi mezunu. 10 yaşındayken geldiği İstanbul’da 22 yıl boyunca serbest muhasebeci olarak çalışıp sivil toplum kuruluşlarında görev alırken, ve aklında böyle bir şey yokken Nisan 2003’te Başbakan Erdoğan tarafından yönetim kurulu üyesi olarak THY kadrosuna dahil edildi. 2006’da vekil olan Topçu geçen Aralık’ta da Yönetim Kurulu ve icra komitesi başkanı oldu. Samimi şekilde, göreve gelmeden önce havacılıkla ilgili hiçbir şey bilmediğini ama hızla öğrendiğini ve maliye bilgisini, birikimini THY’nin operasyonel ve finansal başarısı için hırsla seferber ettiğini söylüyor. Ve evet, başarılı da buluyor yapılan işleri.
Fadime Özkan:
THY’nın son yıllardaki atılımı tartışmasız bir gerçek olarak ortada. Bu gelişimin rakamsal orantısal verileri nasıl?
Hamdi Topçu:
Yeni yönetim olarak 2003’te göreve geldiğimizde yolcu sayısı artışında çok kötü olmayan ama karlılık açısından kötü yönetilen bir şirket söz konusu idi. 2002’de yolcu sayısı yaklaşık olarak 10 buçuk milyon iken 2010’da 25 milyon oldu. Ama daha önemlisi şirketin kâr etmiş olması. 2002’de 255 milyon dolar olan faaliyet kârı 2009’da 538 milyon, net kâr ise 370 milyon dolar oldu. 2010’nun ilk on ayında satış gelirleri yüzde 22 arttı, 6.3 milyar TL’ye ulaşan tarifeli hizmet gelirlerinin yüzde 80’i dış hatlardan, yüzde 20’si iç hatlardan elde edildi. Kısacası 2003’ten bugüne hem yolcu sayısında hem de faaliyet kârında büyük bir artış oldu THY’nda.
Hat sayısı da çok arttı, dünyanın her yerine bir THY kuşu uçuyor neredeyse!
Evet, uçak, hat ve personel sayısında da artış söz konusu. 2002’de 26 iç, 77 dış olmak üzere 103 noktaya uçuyorduk. Şu anda 128 dış, 39 iç hat toplam 167 noktaya uçuyoruz. Uçak sayımız 2002’te 66 iken, şu anda 149. Filomuz Avrupa’nın en genci, yaşı 6.2. Bunun dışında personel sayısında da artışlar söz konusu. 2008’den beri dünyanın en büyük uçuş ittifakı olan Star Alliance üyesiyiz.
TÜRK KUŞU 1. LİGDE
THY son yıllarda tüm dünyanın dikkatini çeken Türkiye’nin gurur duyduğu bir havayolları şirketi halini aldı evet, fakat hangi ligdeyiz biz?
Şu anda birinci ligdeyiz. Bölgesel havayolu şirketinden global havayolu şirketi ligine çıktık. Dünyada en iyi kar eden 6. şirketiz. Dünya sıralamasında sekizinci, Avrupa sıralamasında altıncı şirket THY. Aviation Week tarafından THY, dünyanın malî açıdan en sağlıklı havayolu (Best Performing Companies) ilan edildi. Avrupa Havayolları Birliği’ne (AEA) üye havayolları içinde son 3 yıldır büyüme hızında ilk sıradayız.
Hangi ülkelerin havayollarıyla rekabet ediyor THY?
Biz bir havayolunu dikkate alıp onunla rekabet etmiyoruz. Pazardaki sunulan ürünlerle, ikramlardan tutun yer hizmetlerine kadar sunulan hizmetlerle rekabet ediyoruz. Ekonomi Class ikramlarda Dünya’nın en iyisi seçildik. Şu an ikramda Avrupa’da tek dört yıldızlı havayolu şirketiyiz.
HEDEF: 2023’TE İLK 10’A GİRMEK
En fazla 5 yıldız mı oluyor?
Evet. Biz işte bu hizmetleri sunuyoruz ve diğer havayollarının sunduğu hizmetlerle karşılaştırılıyor yarışıyor. Çeşitli sponsorluklarla, TV reklâmlarıyla bilboardlarla hizmetlerimizin duyurusunu yapıyoruz, hizmetlerin tanıtımını gören bizimle uçuyor ve bir kere uçunca da hep bizimle uçmaya devam ediyor. İşte rekabet bu…
Rekabetin sürekliği için hem standardı korumak hem sürekli yenilenmek şarttır.
Yolcularımıza her zaman en konforlu ve en güvenli seyahat imkânını sunmak için devamlı iyileştirmeler, yenilikler, AR-GE çalışmaları yapıyoruz. Birinci ligdeyiz hedefimiz 2023’te ilk 10’a girmek.
Hedefi ne THY’nin, dünyayı uçurmak mı?
Cumhuriyetimizin 100. yılında, 2023’te, Türkiye ekonomisinin dünyanın en iyi 10 ekonomisinden biri olacağı öngörülüyor, Türkiye’nin de hedefi bu. Bizim hedefimiz de dünyada ilk 10 havayolu arasına girmek. Hatta daha önlerde 7., 8. olmak. Strateji planımızı buna göre hazırladık, her iki üç yılda bir revize ediyoruz. Bugüne kadar da hep olumlu yönde revize oldu.
THY, 2023 yılında Atatürk’ün “istikbal göklerdedir” sözü hayata geçirilmiş mi olacak?
Şu an da hedefimizi yakalamış durumdayız aslında. Son 8 yıldaki gelişim gerçekten baş döndürücü bir gelişim. Dünya havayollarının geri gittiği bir dönemde THY hep ilerledi ve 2003’de var olan THY üzerine 2010’da iki THY koyduk.
Pardon, konunun cahiliyim, dünya havayolları niye geriledi geçen dönem?
2009 mali krizinden dolayı dünya havacılık sektörü 5 milyar dolar kaybetti. Uçak üreticileri, yolcu taşıyanlar hepsi küçülme içinde. Ama THY devamlı büyüdü.
THY’NİN SİHİRLİ FORMÜLÜ
Sihirli değnek değmediğine göre nedir bunun formülü?
İki unsuru var bu formülün: En önemlisi, gelişen Türkiye. Diğeri Türkiye’nin jeopolitik konumu. Türkiye ekonomik açıdan 130 milyar dolara dayanmış bir ihracata sahip, uluslararası camiada politik, ekonomik açıdan bütün platformlarda kendinden söz ettiren saygın bir ülke. Pek çok ülke ile vizelerini kaldıran ekonomisini geliştiren komşularıyla sıfır problem diyerek her türlü ekonomik ilişkiye açık bir Türkiye. Bu bizim için çok büyük bir avantaj oldu. Mesela Suriye ile 2003’te haftada 4 uçuşumuz varken şu anda 28 uçuşumuz var. Aynı zamanda Hatay ve Gaziantep hattından çok yolcu alıyoruz. Uluslar arası düzeyde ve tüm Türkiye içinde bunları istedikleri noktalara taşıyoruz. 2003’te sadece Moskova’ya uçuyorduk şu anda Rusya’da 7 noktaya uçuyoruz.
Şu büyülü jeopolitik konum nasıl yarıyor işinize?
Dünya haritasına baktığınızda Türkiye uçakla seyahat edilen koridorun tam ortasında. Amerika, Avrupa, Uzak Doğu. Biz bir koridorun tam ortasındayız. Kuzeyimizde Rusya ve Türk cumhuriyetleri var, güneyimizde Ortadoğu ve Afrika. İstabul’u hub aldığımız zaman üç saatlik bir zaman koridoruyla 35 ülkeye seyahat etme imkanı oluyor. Bu da büyük bir imkan bizim açımızdan.
Ee, Türkiye hep yerli yerindeydi. Niye daha önce kullanılmamış bu imkan?
Böyle bir doğal hub dünyada yok, bu potansiyeli bugüne kadar kullanamamışız maalesef. İkinci potansiyel de üç imparatorluğa başkentlik yapmış olan, tarihi kültürel ve jeopolitik güzellikleri olan İstanbul. Ama İstanbul benzerlerine göre çok az turist alıyor. Strateji planımızda bu da var.
İSTANBUL’U HUB YAPACAĞIZ
Siz ne yapabilirsiniz ki!
Stratejimiz şu: İstanbul’a bir kez gelen mutlaka yine geliyor. Önemli olan bir kere getirebilmek. Biz THY olarak şöyle bir şey yaptık. Transit yolcu sayımız çok azdı. Ama şu an taşıdığımız yolcunun yüzde 40’ı transit. İstanbul’a gelip başka bir noktaya gidecek transit yolculara, eğer 7, 8 saatin üzerinde alanda bekleme süresi varsa, şöyle bir seçenek sunduk. “Size bir tur düzenleyelim, İstanbul’u gezin. Kapalıçarşı’ya mı, Sultanahmet’e mi, alışveriş mi gitmek ya da yemek mi yemek istiyorsunuz. Buyurun yapın, sizi gezdirelim” dedik. Ciddi oranda talep oldu, halen devam ediyor bu uygulama ve gerçekten çok olumlu geri dönüşleri oldu. Büyükşehir Belediyemiz, TURSAB da destek veriyor. İstanbul’a gelecek turist sayısını çok artıracaktır.
Evvelinde nerede Türk varsa THY oraya uçuyordu, şimdi özellikle Türk yolcu aramaktan vazgeçilmiş de “yolcu olsun benim olsun” politikası benimsenmiş sanki?
Dediğiniz doğru. Biz geldiğimizde yeni bir hat açılacağı zaman, o ülkeden, şehirden Türkiye’ye ne kadar yolcu geliyor, o ülkede ne kadar Türk yaşıyor, diye bakılıyordu. Biz dedik ki, global bir hava yolu şirketi olacağız ve THY artık bu verilerle hareket edemez. O ülkelerden dünyanın diğer ülkelerine ne kadar gidiş var, dünya havacılık pastasından o şehir ne kadar pay alıyor, biz o pastadan ne kadar pay alabiliriz, bunlara bakılmalı. Ve bunları göz önüne alarak hat açmaya başladık. Gerçekten bugün öyle hatlarımız var ki yolcunun yüzde 93’ü transit yolcu. İstanbul artık dünyanın uğrak yeri, hub olma noktasında hızla ilerliyor, oldu da diyebiliriz.
BAŞBAKAN DEMİŞTİ Kİ
Bu dönüşümü, büyümeyi sağlayan sizin de aralarında bulunduğunuz THY üst yönetimi. Sizleri AK Parti hükümeti atamıştı ve eleştirilmiştiniz de. Başbakan ne istemişti sizden?
2003 Nisan’ından beri ben buradayım ve o tarihten beri hemen hemen aynı çekirdek kadro olarak devam ediyoruz. Atamamızı Sayın Başbakanımız tevdi ettiğinde, bizden istediği şey THY’ye sahip çıkmamız ve bir vizyon koymamızdı. Biz o vizyonu THY’yi global şirket yapmak yönünde koyduk, başarılı olduğumuzu da düşünüyorum.
Başbakan’dan ne duydunuz sonradan, övgü teşekkür olarak?
Hep destek gördük, Dışişleri, Ulaştırma ve Maliye Bakanlıklarından. THY’nın Türkiye’nin bayrak taşıyıcısı olarak daha da büyümesi için. Başbakan da bizi yakından takip ediyor, “Bir daha kontrol ettiniz mi” gibi uyarıları, dikkatli olmamız yönünde telkinleri oluyor ama şirket yönetimi konusunda herhangi bir müdahalesi olmadı. Gerçi başarısız olsak muhakkak gereğini yapardı. Biz de aldığımız emanetin gereğini yerine getirmek için elimizden geleni yapıyoruz.
THY’Yİ KOALİSYONLAR KİLİTLEMİŞ
Enkaz çağrışımını dışarıda tutarak samimi olarak soruyorum: Nasıl bir THY devraldınız?
Başbakanımız da “Geçmişe fazla takılarak yapacağınız işleri gölgelemeyin” diyerek bunu tavsiye etmişti bize. Gerçekten geçmişteki insanların da çok şeyler yaptıklarını düşünüyorum. Sıfırdan bir işin başına gelmedik biz, 75 yıllık bir şirket THY. Fakat eksikleri vardı. Bugün de başka bir yönetim burayı devralsa eksikler bulacaktır. Zaten geçmişteki eksiklikler yöneticilerden ziyade ülkenin şartlarından, ülkenin koalisyonlarla yönetilmesinden kaynaklanmış. Buradaki yönetici arkadaşların bir kısmı bir partiden bir kısmı başka partiden atanmıştı, aralarında gereksiz siyasi çekişmeler oluyordu. İkincisi birçok bakanlıktan, devlet şirketi olduğu için engellemeler vardı. Bunun için de başarı gelmiyordu. Geçmişteki yöneticilerin başarısız olduğunu söylemek yanlış olur o yüzden, o zamanın şartları oydu. Ama bizim dönemimizde hem siyasi şartlar hem dünya konjonktürü çok uygundu. İmkanlar vardı, biz de bu imkanları kullandık. Ama imkanları kullanırken de gerçekten çok agresif olduk
ÜZERİNDE GÜNEŞ BATMAYAN ŞİRKET
Nasıl yani?
Büyümek için her türlü yolu denedik. Bu kararlılıktaydık zaten. Çünkü THY’nın içinde olduğu durum yeni Türkiye’nin hak ettiği bir yer değildi. Jeopolitik olarak bu kadar iyi konumda olan, yükselen bir ülkenin havayolu şirketi böyle olmamalıydı. Bugün camiayla sorunsuz, hiçbir ülkeyle, hiçbir şirketle davası olmayan, bütün ödemelerini güne gününde yapan, pastayı durmadan büyüten, personelinin problemi olmayan, başarma duygusunu bütün personeline yaymış olan, personelinde şirket aidiyeti gelişmiş, bir aile olma yolundaki kurumsal bir şirket THY. Bu bizim gücümüz. THY büyüdükçe imkanları da büyüyor. Şu anda 22 ülkeden 200 pilot bizim uçaklarımızda kaptan pilot olarak uçmakta. Bu da THY’de global bir kültürün yerleştiğini gösteriyor. Biz şu an üzerinde güneş batmayan bir şirketiz.
Birleşik Krallık gibi!
Evet. Bir bölümümüz uyurken öbür bölümümüz çalışıyor. Uzakdoğu’da görevli THY personeli uyurken biz burada çalışıyoruz. Biz yatağa giderken onlar çalışmaya başlıyorlar. Dünya dönüyor THY uçuyor. Şu an dünyanın 128 şehrinde 72 ayrı ülkenin hukukuyla bu şirketi yönetmeye çalışıyoruz. Bu çok önemli ama hiç kolay olmayan bir şeydir. Kurumsal kimlik ve birikim gerektirir.
PASTA BÜYÜDÜ PAYLAR BÜYÜDÜ
THY dışarıda en iyilerle yarışıyor içeride de en ucuzlarla. Bu iki ayrı skala demek. Politikanız ne?
Özel havayollarına iç hat sefer düzenleme hakkı 2003’te AK Parti hükümeti tarafından tanındı.
Yani hükümet THY’ye aslında kendine rakip yarattı. Görüşünüz alındı mı karar öncesinde?
Biz karşı çıkmadık. Özel şirketlere iç hat sefer izni çıkınca herkes dedi ki, THY batar. Ama biz pastanın yüzde yüzü artık bizim değilken de hem yolcu sayımızı, hem karlılığımızı artırdık. Aynı zamanda Türk şirketler de uluslar arası şirketler de yolcu sayılarını hatırı sayılır şekilde artırdı. Bunu topladığınızda Türk sivil havacılığının gelişimini görüyorsunuz. Pasta büyüdü, paylar büyüdü yani.
ANADOLU JET’İN DOĞUMU
Anadolu Jet de bu dönemde doğdu, bilet fiyatlarını aşağı çeken yerli rakiplerinizle yarışsın diye?
Anadolu insanını daha iyi imkânlarla kısa mesafelere daha ekonomik rakamlara taşımak için bir alt marka olarak doğdu Anadolu Jet. Ankara’dan çıkışlı olarak bütün Türkiye’nin havaalanlarına sefer düzenliyoruz daha ekonomik fiyatlarla. Uçuş güvenliği açısından THY’den bir farkı yok. Sadece verilen hizmetler daha basitleştirilmiş hizmetler. Bunlar da yolcuların talep ettiği değişikliklerdi. Yolcu, “ben CIP’ye girmiyorum neden ödeyeyim, zaten evime gidiyorum yemeğe, yemek bedelini neden ödeyeyim diyordu. Bunları dikkate alarak, biraz da konfordan feragat ederek daha ekonomik fiyatlarla uçma imkânı sağladık. Anadolu Jet şu anda 22 uçakla hizmet veriyor. Yine ekonomik fiyatlarla Ankara ve Sabiha Gökçen üzerinden Türklerin yoğun yaşadığı Avrupa şehirlerine seferler düzenliyoruz. Bunun da en önemli sebebi, oradan gelecek Türk yolcuların Atatürk Havalimanının kargaşasına girmeden direkt Anadolu’ya ulaştırmak.
ATATÜRK HAVALİMANI YETMİYOR
Türkiye, İstanbul büyüyor, THY büyüyor ve Atatürk Havalimanı bariz şekilde yetmiyor. Taksi pozisyonunda sıra bekleyen, iniş izni almak için havada dolanan uçak sayısı çok arttı. Bu kararı siz vermeyeceksiniz biliyorum ama bu sıkıntıyı siz de yaşıyorsunuz. Ne olacak, ne yapıyorsunuz?
Atatürk Havalimanı gerçekten sorun yaşatıyor.
Marmara üzerinde dolanırken havada başka uçakları da görünce korkuyor insan!
Bunu bir güvenlik sorunu olarak görmeyin, bu bir kapasite sorunu. Gerçekten havacılık çok hızlı gelişiyor. Ulaştırma Bakanlığı birçok iyileştirme yaptı. Havaalanına yeni bir pist yapıldı, uçuş sistemleri değiştirildi, uçak indirme kaldırmada yeni programları, birçok projeyi devreye soktu. Ama yine de bunlar gelecekte ve şu anda Atatürk Havalimanını radikal şekilde rahatlatacak önlemler değil. Hükümet de Ulaştırma Bakanlığımız da bunun farkında. Neticede İstanbul hub’ı bizim için çok önemli. Başka bir havalimanından bir takım operasyonlarımızı (uçuşlarımızı) yönlendirmemiz mümkün gözükmüyor.
Neden mümkün olmuyor?
Çünkü İstanbul’a gelen uçaklarda transit yolcular oluyor. Düşünün Kenya’dan gelen uçakta 5, Tanzanya’dan gelen uçakta 3, Kuveyt’ten gelen uçakta 12, Tahran’dan gelende 15 transit yolcu var. Londra’ya ya da Milano’ya gidiyorlar ve bir saat içinde bağlantı veriliyor.
YA YENİ BİR ALAN YA YENİ PİST
Yani yolcuyu Sabiha Gökçen’e indirip bir saat içinde o yolcuyu Pendik’ten Yeni Bosna’ya getirmek mümkün değil…
Asla değil. Onun için network işletimi dediğimiz hub işletimi bizi tek havaalanına mecbur bırakıyor. Dünyadaki bütün havaalanlarında öyledir, hatta çok büyüyen havayollarının iki tane hub’ı vardır, biz de şu an hub noktasında iç hat olarak bir kısım hub’ı Ankara’ya aldık, kısmen Sabiha Gökçen’i bağlıyoruz. Orada sadece iç hat uçuşlarımızda Sabiha Gökçen’i alıyoruz. Planlamalarımızı yapıyoruz, Sabiha Gökçen’e bazı uçuşlarımızı alabilir miyiz diye. Ama şu an görünen sonuç bizi Atatürk Havalimanı’na zorluyor.
Ne yapılabilir peki, havaalanını mı genişletmek lazım, yakın bir yere ikinci bir havaalanı yapmak mı?
Bununla ilgili çalışmalar var. Yeni bir paralel pist yapılması gündemde, Bakanlık inceliyor. Kısa, orta ve uzun vadede alınacak tedbirler konusunda Bakanlığın iyileştirmeleri devam ediyor. Yeni bir havaalanı projesi de var. Atatürk Havaalanının kurtulması için bu iki projeden başka yol gözükmüyor. Biz de yakından takip ediyor, fikirlerimizi hem Başbakanlığa hem Bakanlığa iletiyoruz. Kısa zamanda açıklama yapılacaktır.
SABİHA GÖKÇEN BİR HATAYMIŞ
İstanbul’da bir havaalanı daha var, Sabiha Gökçen. 28 Şubat döneminde yapılan havalimanının ihalesiz verildiği, 1 liralık işin 3 liraya yapıldığıyla spekülasyonları bir yana sormak istediğim şey şu: Sabiha Gökçen’in daha kuzeye yapılması gerekirken yanlış yere yapıldığı, bu yüzden Atatürk Havalimanıyla aynı hava sahasını kullandığı için düşük verimle çalıştığını okumuştum, doğru mu bu?
Benim de yetkililerden aldığım bilgiye göre Sabiha Gökçen de Atatürk Havalimanı da aynı hava sahasını kullanıyorlar. Marmara denizinin üstündeki hava sahasını kullandıkları, bu da tek hava sahası olduğu için maalesef uçuş sayısında bir tahdit (sınırlama) söz konusu. Orada yeni bir paralel pist yapıldığı takdirde iki pistin kapasitesi kullanılacak mı kullanılmayacak mı diye araştırıyoruz. Mümkün değil diyorlar ama bir kısım otorite de mümkündür diyor, incelemeler devam ediyor. Ama evet fiili uygulamada hava sahaları çakışıyor.
Dolayısıyla İstanbul’un iki ayrı havaalanı var demenin anlamı yok?
Yeni havalimanı ya Atatürk Havalimanı tamamen kapatılarak daha büyük bir havalimanı yapılacak çünkü ikisi de Marmara üzerindeki hava sahasını kullanacağına göre birini tercih etmek gerekiyor yahut da Atatürk Havalimanının hava sahasının çakışmayacağı bir yerde yapılması gerekiyor.
YANIMDAKİ YOLCUYU İSTEMİYORUM!
Peki. Uçmak Türkiye’de çok uzun bir dönem boyunca zenginlerin, eğitimlilerin yani daha ‘seçkin’ olarak adlandırılan ya da kendilerini öyle tasnif edenlerin kullandığı ‘havalı’ bir ulaşım biçimiyken bugün ‘memleketine uçakla giden’ bir toplum kesimi var. Türkiye’de yaşanan değişimin, sosyolojik yönleri fazla olsa da siyasi bir tartışmanın hatta ‘kavga’nın konusu olduğu da malumunuz. Bu çatışmalı halin, uçak içinde, dar alanda size de yansıyan bir görünümü var mı? Şikâyetler, homurdanmalar vs?
Kişinin yanındaki insanın sosyal çevresini küçümseme aşağı görme gibi olaylar yok denecek kadar az. Eski genel müdürlerle de konuşuyorum, evvelden de buna benzer şeyler, çatışmalar olmuş ama çok minimum düzeyde, çok ekstrem olaylar olarak. Son zamanlarla bağlantılı değil. Evvelden ne kadarsa bugünde o kadardır. Bugün belki yolcu sayısı arttırdığından dolayı ufak bir artış olmuş olabilir ama binde bir arttı bile diyemeyiz çünkü elimizde böyle bir çalışma yok. Zaten konu edilecek düzeyde değil. Herkes koltuğuna ödediği para kadarıyla hizmet alıyor, yolculuğunu yapıyor. Kimsenin böyle bir şikâyette bulunmaması lazım
ARADA PERDE HEP OLACAK
Biliyorum, evet hemen her havayolunda her uçuşta görülen bir uygulama bu, ‘business class’, ‘economy class’ ayrımı, perde uygulaması. Ama sormadan edemiyorum: Eşitliğin ortak değer olarak bu kadar yüceltildiği bir çağda, daracık alanda iki farklı muamelenin olması, hiç kaçınılamayacak bir şey mi?
İnsanların hukuk önünde, kamudan aldığı hizmet ve insan hakları yönünden dikkate alınabilir bu dediğiniz, hiç sıkıntı yok. Ama zaten uçağa binen bir business class yolcuyla arkadaki ekonomic class yolcu arasında insan hakları konusunda hiçbir fark yok. Yahut ön taraftaki daha güvenli yere biniyor da arkadaki daha güvensiz diye bir şey yok. Aradaki farklılık insanların yaşam tarzı, elindeki değerleri harcama bakımından farklılıklar arz eden konulardır. Birinin ekonomik durumu daha iyidir, iki koltuğa birden oturmak ister. New York’a gidecek biri mesela business clas bilet olmayınca gitmiyor erteliyor. Bir başkası first class koltuk yoksa binmiyor. Diyor ki param çok, bu rahatlığa ödemeyip de neye ödeyeceğim. Öbürü de öğrenci veya iş adamı, ekonomi yapıyor. Ona da bir insanın uçabileceği asgari düzeyde, alabileceği hizmetlerin eşitleri içinde en iyisiyle uçurmaya çalışıyoruz. Bu ahlaki bir konu değil, ahlakın alanına girebilmesi için hukuk ve insan hakları konusunda bir tavizin olması gerekiyor. Bu toplumsal bir statü de kazandırmıyor, class ayrımında birinci sınıf, ikinci sınıf insan ayrımı da yok.
“PARASI NEYSE VERİRİM”
Kapılarda, polis kontrol noktasında pratikte şöyle bir durum farklılığı var ama biliyorsunuz. Birinde insanlar uzun kuyruklarda sıra bekliyor, birinde muamele bambaşka. Polis kontrolü de kamu güvenliği, kamu düzeni meselesi olduğuna göre burada bir eşit muamele ihlali olmuyor mu?
O da şöyle. Dünyadaki birçok havayolu şirketinde vardır bu. Mesela first class yolcu için biz de diğerleri gibi araç salıyoruz, evinden otelinden alıyor havaalanına getiriyoruz, özel lunch’ında ağırlıyor, uçağa bindirip hizmetini veriyoruz. Komple hizmet söz konusu. Kişi diyor ki param var ben havaalanına giderken de uçağa inip binerken de içerde de rahat etmek istiyorum.
Neyse parası veririm diyor, daaa…
Ama ödüyor da. Ödemeseydi eşitsizlik olurdu. Aynı hizmeti aynı paraya alıp onu başka kapıdan başka koltuğa oturtsaydık imtiyaz sağlamış olurduk. Ayrıca business class koltuklar olmasa ekonomic class koltuklar inanın daha pahalı olurdu. Çarkı bununla çeviriyoruz ve bu sayede ekonomi sınıfına daha iyi hizmet veriyoruz.
TUVALET SIKINTISI YOK
Business class tuvaleti ayrıldığı için 10 kişi bir tuvaleti kullanırken, ekonomi classtaki 140 kişi iki tuvaleti kullanmak zorunda kalıyor. 1933ten beri tuvalet ayrımı yapılmazken bu ayrıma neden gidildi?
Bu tuvalet business clasa tahsis edilmişse, eleştirmemek lazım. Zaten uçaklarda bütün tuvaletler aynıdır, büyüklük farkı falan yoktur ve bunun uluslar arası bir kaidesi de vardır, şu kadar kişiye şu kadar tuvalet diye. O limiti de aşmıyoruz. Ama tabi ki business class yolcularına ön taraftaki tuvaleti kullandırıyoruz. Arka tarafta da iki tuvalet var. Hele uzun yollarda daha çok tuvalet var uçaklarda.
CAZİBE ARTTI SPONSORLUKLAR GELDİ
Peki. THY’nin imajına sponsorluklarına geçelim. Peş peşe Barcelona, Manchester United, Kevin Costner, Kıvanç Tatlıtuğ… ama biz niye seyretmedik Kıvanç’ı, yerli diye mi?
O sadece Ortadoğu ülkelerine yönelik reklâmlarda oynadı, oralarda çok sevildiği için. Ama Türkiye’de de oynadı az sayıda da olsa…
THY yeni durumuna paralel olarak bir imaj üretimine de gitti. Aldığı sponsorluklarla reklamlarla birinci sınıf bir imajın peşinde. “Feel like a star” demişti, “We are Turkish Airlines we are globally yours”la ‘tamamen siziniz, emrinizdeyiz” diyor…
Evet, kısa vadede çok önemli işler yapıyor önemli bir ürün oluşturuyorsunuz. Kalitenizi artırıyor, yeni uçaklar alıyor, yeni destinasyonlar, bir sürü şey yapıyorsunuz ama bunları o ülkelere gidecek olanlara duyurmak gerekiyor. Bir mecra gerekiyor. Dünyada bunun en yaygın yolu spor ve sanat üzerinden yapmak. Mesela Kevin Costner üzerinden ürünlerimizi hizmetimizi THY’yi, Türkiye’yi tanıtım yoluna gidiyoruz. Bir dizi sponsorluklar yaptık. Bunları yapabilmenin en büyük nedeni de dünyadaki global kriz. Kriz neticesinde büyük sponsorluklara diğer havayolları şirketleri veya global şirketlerin taleplerinin azlığı, bunlardan bize talep gelmesine sebebiyet verdi. Biz de hem yolcu sayısını, hem uçtuğu noktaları artırmış önemli bir şirket olarak bu mecraları kullanma kararı aldık ve en iyi şekilde THY’nın tanıtımını yaptık. Bunların içinde en önemlisi Barcelona ile yaptığımız sponsorluk. Filmi tüm dünyada yayınlandı.
AVRUPA’NIN EN İYİ KAR EDEN ŞİRKETİYİZ
Mancherster da öyle değil mi?
Şu anda zaten Manchester United’ın filmleri dönüyor, çok iyi dönüşleri var. Ha keza basketbol liginde euro lig’in sponsoru olduk, son zamanların en büyük sponsorluğu kanaatime göre. 170 ülkede naklen yayınlanıyor. Ve isim hakkını satın aldık, ‘Turkish Airlines Euro League’ olarak. İlk defa tarihinde isim hakkını sattı Euro Lig. Biz 5 yıllığına tüm liglerde, tüm Avrupa’da basket sahalarının tam ortasında, sağda ve solda logomuz yer alacak, aynı zamanda THY tanıtımları 170 TV’de canlı olarak yayınlanacak. Gerçekten çok büyük bir mecra. Hem Türkiye’de hem Avrupa ve dünyada Euro Lig diye değil Turkish Airlines diye anılacak. Daha yerel sayılabilecek ülke bazında sponsorluklarımız da oluyor, spor turnuvalarına, golf, okçuluk, tenis sponsorlukları yapıyoruz.
Sponsorluk teklifi almanız THY’nın cazibe merkezi olduğunun da bir göstergesi …
Tabi THY’nın yedi yıl üst üste kar açıklaması, Avrupa’da en iyi kar eden şirket ilan edilmesi, bunların hepsi etkili. Ülkenin de yıldızının parlaması da belirleyici. Yükselen Türkiye, yükselen THY.
FİLOMUZ ÇOK GENÇ, UÇAKLARIN YAŞI 6
Milli havayolları ülkelerinin ayağını yerden kesebilir uçurabilir. Ve bir ülkeye ilişkin ilk izlenimi de o verir bazen, bir kişiyle tanışırkenki o ilk algı gibi. Havayolu logosu, hostes kıyafeti, catering hizmetleri, çalınan müzik, iniş kalkış saatleri, uçakların içi, modeli ile… Yabancı bir yolcuya ilk anda ne vermek istiyorsunuz?
Bir yolcunun -benim de- birinci sırada dikkat ettiği şey emniyettir. Biz uçaklarımızda uçuş emniyeti konusunda ne yapılması gerekiyorsa azami derecede onu yapıyoruz. Bunu devamlı geliştiriyoruz. Uluslar arası denetimlerde özellikle denetim yaptırıyoruz, kendi içimizde sürekli denetim yapıyoruz, sivil havacılıktaki yenilikleri yakından takip ediyoruz, uçuş emniyeti toplantılarının sonuçlarını dikkate alıyoruz. Artı, maalesef dünyada olan uçak kazalara da bakıyor ve bunlardan dersler çıkartıyoruz. Üretici firmaların gönderdikleri bilgiler de sürekli çek ediyoruz. Birincisi uçuş emniyeti konusunda güvenli bir havayolu imajını insanların kafalarına yerleştirmek istiyoruz. Zaten uçaklarımız çok genç. Yaşları 6.2 civarında. Bu, Avrupa’nın en genç filosu demek. Dünyanın da en genç filoloları arasındayız, ilk beşe girebiliriz. Devamlı yeni uçak alıyoruz. Pilot olma kriterlerini de devamlı yükseltiyoruz. 2003 pilot alma kriterleriyle 2010 kriterleri arasında kalite yükseltme açısından çok büyük bir fark var. Türkiye’de bulamadığımızda bu kaliteyi, dünyada aramaya başlıyoruz. Önemli olan uçuş emniyeti konusunda azami bir sonucu imajı, yakalama. Bunu hem teknik şirketlerimiz hem THY teknik uçuş işletmede kaliteyi güvenliği yerine getirmek için elinden gelenin en iyisini yapıyor.
İKRAMDA DA ÇOK İYİYİZ
Ya ikramda?
İkramda da dünyanın en iyi şirketlerinden biriyiz. Kabin içi hizmette yeni eğitimler verdik geri dönüşlerini alıyoruz. Uçaklarımızın içi çok yeni, modern, görsel olarak eğlendirici hizmetleri (TV, film, oyunlar, müzik) artırıyoruz. Şu anda Avrupa’nın en iyi eğlendirici hizmetlerini biz sunuyoruz. Uzun uçuşlarda zamanın nasıl geçtiğini anlamadım diyor yolcularımız, bunlar bizi cesaretlendiriyor. Orada biz Türkiye’nin tanıtımını da yapıyoruz. Belgeseller, kısa metrajlı filmler, İstanbul’un Türkiye’nin tanıtımı ve dünya sinemasından, Türk sinemasından seçenekler sunuyoruz. Çok doyurucu bir arşivimiz olduğu için tebrikler alıyoruz yurt dışından da. Biz global bir havayolu şirketi olduğumuz için tüm dünyanın kültürünü de oraya yansıtmaya çalışıyoruz. Her yolcu uçağa bindiğinde kendilerinden bir şey bulabiliyor orada.
UÇAKLARA TELEFON KABİNİ GELİYOR
Uçaklarda cep telefonu ile konuşmanın tehlikeli olup olmadığı ile ilgili bir sürü şehir efsanesi var, stres üreten. Cep telefonu ile konuşmak uçağı düşüreceği için mi yasak, yolculuk konforu için mi?
Uçaklar çok teknolojik aletler. Kokpitin altı yolculara kadar olan bölüm dahil tamamen bilgisayarla dolu. Telefonun etkisi belki milyonda birdir amma öyle bile olsa onu tolere edecek bir sistem yoksa uçakta, uçak etkileniyor. Milyonda bir olsa bu milyonda bir uçak düşecek demektir.
Aman aman istemeyiz, konuşmayız olur biter!
Günde biz yedi yüz uçak kaldırıyoruz, düşünün. Ama yeni jenerasyon uçaklarda aldığımız yeni bir sistemle cep telefonlarıyla konuşabilme imkanına sahibiz. Fakat biz şu anda ve gelecekte de uçaklarımızda telefonla konuşturmayı uygun görmüyoruz uçuş kalitesi açısından. Belki uçak içinde ayrı bir kabin yaparak, konuşmak isteyenin gidip kısaca konuşmasını sağlayabiliriz. Şu anda canlı televizyon yayını için çalışıyoruz, epey mesafe alındı. İnternet ve kısa mesajda bir sıkıntı yok. Önümüzdeki yıl bütün uçuşlarda buna izin vereceğiz.
HOSTESLER KOSTÜM DEĞİŞTİRECEK
Şahsi fikrim tabi ki ama son dönemdeki THY’nın Türkiye’nin ışıltısına, hostes kıyafetleri hiç denk gelmedi. Biraz silik ve karanlık, gizli pasaklı görünüyorlar. Host ve hostes kıyafetleri değişmeyecek mi?
Şimdilik söyleyebileceğim şey, evet bir çalışmamız var, üzerinde çalışıyoruz.
Hangi modacıyla çalışıyorsunuz?
Bir kişiyle değil de, birçok teklif var, teklifleri değerlendiriyoruz. Görüşleri alıp bir eleme yaparak uçak içinde de artık hosteslerimizin daha iyi bir görünüme sahip olmaları için global bir markaya yakışır biçimde iyi bir tasarımla kıyafetlerini değiştirmeyi hedefledik. 2011’in sonuna doğru değiştirebiliyoruz zaten ancak, sözleşmelerimiz var çünkü.
KÜRESEL ISINMAYA KARŞI YEŞİL MOTOR
Dünya hızla ısınıyor, iklimler değişiyor, zaman daralıyor. İklim uzmanlarının bu gidişatı durdurmak için önerdiği acil önlemlerden biri de zinhar uçulmaması. THY bu konuda ne düşünüyor, nasıl bir sorumluluk taşıyor?
THY’nin bu konuyla ilgili çalışmaları var tabi, ancak THY’den ziyade dünya havacılık teşkilatının AB’nin ciddi çalışmaları var. Atmosfere salınan gazlarla ilgili olarak şu kadar zamanda şuraya düşüreceğiz diyor. Daha çevreci yeşil motorları şart koşuyor. Zaten bizim filomuz çok genç olduğu için bunu karşılıyor. Ama haklısınız, bu sorun önümüzdeki dönemde havacılığın gerçekten çok önemli bir konusu olacak. Biz de üzerimize düşeni, yolcuların da maliyetini etkilemeyecek şekilde yaparız.
HAVA LİMANININ NÜFUSU 17 BİN
İnşallah. Malumunuz, dış kapılar yetmiyor. Kuyruklar artık ‘S’ çizip dışarı taşıyor. Yolcunun stresini, bekleme süresini artırıyor. Bunun çözümü ne?
Bizimle ilgili her sorunun faturası Ulaştırma Bakanlığına kesiliyor, hâlbuki biz Maliye Bakanlığına bağlıyız. Havaalanı da aynı öyle, burada bir problem olunca THY aranıyor. Önceden Çobançeşme’ye gelip trafikten içeri giremeyen de faturayı bize kesiyordu. Halbuki biz değildik sorumlusu. Neyse ki Büyükşehir Belediyesi çok güzel bir kavşak yaptı da kurtulduk. Şimdi siz de kapı diyorsunuz. Oysa dış kapıdan uçağa yani bize gelene kadar 10’un üzerinde otorite var bizim dışımızda. Devlet Hava Meydanları var, Sivil Havacılık var, polis var, MİT var, gümrük var. Hepsi bağımsız çalışan kurumlar, uygulamaları da gerçekten havaalanı girişini etkiliyor ama çok güzel senkronize bir çalışmamız var bunlarla. Bu olmasa zaten kaos çıkar. Güvenlik toplantılarımız oluyor, THY olarak bütün tekliflerimizi sunuyoruz, onlar da kaygılarını iletiyor. Biz yolcunun daha rahat geçmesi için kaygımızı söylüyoruz, onlar da daha güvenli olmasını istiyorlar.
Bunu anlıyorum ama mesela şöyle şeyler oluyor. Dış kapıda ya da ikinci kontrolde diyelim ki 4 x-ray var, ikisi çalışmıyor, kuyruk uzuyor, insanlar uçaklarını kaçırma stresi yaşıyor. Bunun sorumlusu kim?
Orada münferit bir hata olmuştur. Havaalanının nüfusu 17 bin. Bu kadar insan çalışıyor burada. Ufak bir aksama yolcuya yansıyabiliyor. Ama bütün çalışanlar THY’nın dışa açılan yüzü olduğunun, işlerinin öneminin farkında, bu bilinçte, eminim ki elinden geleni yapıyor herkes.
EMANETİ EN İYİ ŞEKİLDE TAŞIYORUZ
Peki, size gelelim mi? Aklınızda olan bir şey miydi bu, bu koltukta oturma hikâyeniz nasıl bir hikâye?
Hiç aklımda yoktu. Sayın Başbakanımız bir yönetim kurulu oluşturdu, hukukçusunu aldı, maliyecisini aldı… Geldik buraya. Havacılık kültürüyle ilgili de herhangi bir bilgimiz, birikimimiz yoktu ama mali birikimimiz vardı. Burada o birikimi kullanma imkanı oldu, başarılı da olduk. Çünkü yaptığımız işin doğru olduğuna inandık. Biz THY’ye dünyanın en iyi havayolları şirketi olabilir diye inanıyorduk. Bize verilen emaneti en iyi şekilde yüklendik, arkamızda bütün Türkiye’nin duaları, güveni olduğunu hissederek attık adımlarımızı. Her adımda bu bir emanet görevdir, bunu en iyi şekilde nasıl yaparız diye çalıştık.
Korkunuz ne?
Ben yattığında çok rahat uyuyan biriyim. Çünkü yapmam gerekeni yaparım. Hiçbir zaman sepetimde kırılacak yumurta olmaz. Eve gittiğimde sadece evimi düşünürüm, işi götürmem çünkü Bugünün işini bitirir hatta mümkünse yarınki işlerden de bir ikisini yapar öyle giderim. Kafam da rahattır o yüzden içim de rahattır. Hızlı karar veririm. Yetkilimi kullanırım. İnandığım bir şeyi sonuna kadar yaparım.
Risk alıyorsunuz, daaa birileri şurada hata ediyorsun, şunu görmüyorsun dediğinde bile mi?
Her eleştiriden bir ders çıkartırım, eleştiriden korkmam çünkü insanı iyi yöne yönlendirir. Ama son zamanlarda eleştiriden çok övgüler alıyoruz.
Aman dikkat o zaman!
Tabi bu da bizim dikkatimizi artırıyor. Çünkü insan en emin olduğu noktada en çok hatayı yapar.
BAŞBAKAN’LA DOSTLUĞUMUZ ESKİDİR
Peki. Başbakan’ın sizi seçme nedeni ne? Tanışıklığınız nasıl bir tanışıklık ve ne kadar geriye gider?
Ben serbest çalışan biriydim. Mali müşavirlik yapıyordum birçok sivil toplum kuruluşunda da görevim vardı. Marmara Üniversitesi Mezunları Derneği başkanıydım. Muhasebeciler Birliğinde başkanlık yaptım. Başbakanla 89’dan beri tanışıklığımız var.
Siyasette yer aldınız mı hiç?
Hiçbir zaman. Hiçbir siyasi partide, ne belediyede en ufak ne bir görev ne danışmanlık ne bir yönetim kurulu üyesi olarak bulunmadım. Bizim sadece kişisel dostluğumuz vardı. Mesleğimdeki seviyeyi kendisi biliyordu zaten. Zaman zaman görüşürdük. Bunun neticesinde kendisi böyle bir teklif de bulundu. 2009 yılında da mali müşavirliği fiilen bıraktım. Burası çok zamanımı alıyor çünkü 9 şirkete çıktı THY, hepsiyle tek tek ilgilenmem gerekiyor.