Engin Ardıç – SABAH – “Kemalist olmayan” sol nasıl üretilir?
13/12/2010 (Kategori: Seçtiğim Yazılar)
Yıllardır dilim döndüğünce döne döne anlatmaya çalıştığım bir şey var: Hem Kemalist hem sosyalist olamazsınız!
Türk sosyalistleri, “temelde” Kemalist olduklarını ancak iki binli yıllarda farkettiler.
Ve şunu gördüler: Halka yaklaşmaya çalışıyorlardı ama halktan büsbütün uzaklaşıyorlardı. Halk Atatürk’ü seviyordu ama Kemalizm ideolojisini sevmiyordu.
Halk başında memur istemiyordu.
Bunlar da ya kendileri memur ya da memur çocuklarıydı.
Bu onları umutsuzluğa, hırçınlığa sevketti.
Bir kısmı gitti düpedüz faşist oldu, kimisi Aydın Doğan’ın “domuzuna muhalefet” yapan yayın organlarında, kimisi Cumhuriyet ve benzeri küçük gazetelerde tepişiyor.
Yaptıklarının “sol Kemalizm” olduğunu ileri sürüyorlar ama son tahlilde bu da seçkinci, “orducu” ve tepeden inmeci, otoriter, hatta diktacı bir yaklaşım. Eh, ona da faşizm diyorlar literatürde.
Üstelik, “devlet kapitalizmini” sosyalizm sanmak gibi korkunç bir cehalet boyutları da var bunların.
İlericilik yaptıklarını sanarak karanlık çetelere teslim olmaları, “cumhuriyet mitingi” gibi faşist törenlerinde gönüllü soytarılık etmeleri de, utanç boyutu olsun.
Bir kısmı da dehşet içinde “Kemalistlikten” kurtulmaya çalışıyor… Bunlar da, özellikle Taraf gazetesi gibi yerlerde “liberallik” yapmaya çalışıyorlar ama liberalizmin “kapitalizmi kabul etme hatta savunma” özelliğinden utandıkları için, evet, düpedüz utandıkları ve bunu kendilerine yediremedikleri için kıvır kıvır kıvranıyorlar…
Nitekim, doksanlı yıllarda Cem Boyner’in Yeni Demokrasi Hareketi de bu yüzden “tutmamıştır”…
Cem Boyner’den siyasi lider olamayacağı için… Konjonktür o dönemde henüz uygun olmadığı, “erken öttükleri” için… Tamam, ama esas olarak bu hareket toplumda “eski solcuların liberallik taslaması” şeklinde algılandığı için.
Şimdi “Kemalist olmayan bir solun” teorik temelleri aranıyor.
Boşuna arıyorlar, bulamayacaklardır.
Böyle bir şey yoktur.
Birey ve azınlık haklarına saygılı, Kürt isteklerine sıcak bakan, kapitalist gelişmeyi de kabul eden, karşı çıkmayan bir sol… O sol olmaz ki! Ona “liberalizm” denir, bunu da liberaller zaten yapıyorlar.
İş gelir, Kılıçdaroğlu’nun tam da tanımlanmamış “sigortacı sosyaldemokrasisine” indirgenir. Emekçiye üç kuruş daha vermek ya da vermemek.
O adamın da iktidara gelme şansı yoktur.
“Yirmi birinci yüzyılın solu” gibi iri laflar ediliyor… Böyle bir şey yoktur.
Dünyada üretilememiştir ki bizde üretilsin!
Dünya solu ne yapacağını, ne yönde yürüyeceğini bilemiyor ki bizimkiler bilsinler…
Oradan bir ışık çıksa, bir fikir doğsa bizimkiler de hemen “ithal” edecekler, yakın tarih boyunca yaptıkları gibi ama mal yok ki ithal edesin…
“Anti-Amerikanizm” mi? Onu Hitler de yapıyordu, Saddam da yapıyordu, Ahmedinejad da yapıyor.
(İşte bunun için, örneğin Fransa’da Sarkozy yönetiminin bütün rezilliklerine rağmen, önümüzdeki seçimde gene liberal sağ kazanacaktır. Fransız solunun meselesi “Martine Aubry mi yoksa Segolene Royal mı daha iyi bir aday olur” meselesi değil, “solun söyleyecek bir şeyi kalmamış olması” meselesidir.)
Türkiye, liberal kapitalizm yoluyla ilerleyecek ve gelişecektir. Ya bu, ya da bizi bir çırpıda uygar dünyanın çöp tenekesine atacak barbar bir doğu faşizmi… Üçüncü yol yoktur.
Bunu görmemekte direnenler de satmayan gazetelerin okunmayan sayfalarında kendi yaralarını kaşırlar ancak.
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ardic/2010/12/13/kemalist_olmayan_sol_nasil_uretilir