Tevfik İzmirli – “Son Balyoz tutuklamaları bir komplonun mu parçası? ‘Evet’ diyenlerin önce şu sorulara cevap vermesi gerekmez mi?..”

Merhabalar,

Son tutuklamaları; üzüntü, endişe hatta korku ile seyreden bir kesim vatandaşımız var. Bu kesimin kanaat önderleri ısrarla Ergenekon ve Balyoz davalarının büyük bir planın hatta komplonun parçaları olduğunu vurguluyorlar..

Onlara göre tüm yaşananlar; asıl amacı Türkiye’yi bir ‘Şeriat Devleti’ne veya ‘Ilımlı bir İslam Devleti’ne dönüştürmek olan AKP iktidarı tarafından – hatta belki de bu iktidar eliyle ABD tarafından – bu hedefe giden yoldaki engelleri teker teker ortadan kaldırmak amacıyla yapılıyor.

Yüksek yargıda yapılan değişiklikler de bu amaca yönelik, emekli ya da muvazzaf TSK mensuplarınına yönelik darbe iddiaları da..

Tarafsızmış gibi yapmama gerek yok.. Ben tam aksine inanıyorum.
Bence ülkemizin boynuna takılmış olan tek bir tasma kaldı: Atatürkçülük ambalajına bürünmüş asker ve yüksek yargı vesayeti..

Bizi bu insan haysiyetine yakışmayan tasmadan kurtaracak her türlü meşru girişim benim gözümde bir kanser ameliyatı gibi.

Yeterki bu ‘ur’ dan kurtulalım. Ameliyatın tüm zorluğuna değer.

Bence yapılan budur ve Türkiye Cumhuriyeti bu işi hukuk yoluyla başarmış olmaya son derece yaklaşmıştır.

Peki, karşı tarafın söylemleri, benim ve benim gibi düşünenlerin zihinlerinde ve vicdanlarında yer etmiş bu kanaati değiştirebilir mi? Nasıl değiştirebilir?

Tabi ki değiştirebilirler. Nasıl ‘bilimsel gerçek’ denen bir bilginin bile bilimsel sayılabilmesi için ‘yanlışlanabilir’ olması gerekiyorsa, bir kanaatin de mantıklı deliller karşısında değişebilir olması gerekir. Aksi halde ona ‘kanaat’ demezler ‘takıntı’ derler.

Yapacakları iş basit. Aşağıda yedi başlık altında topladığım sorulara ikna edici cevaplar verebilirlerse, ben kanaatimi değiştirmeye tabi ki hazırım:

Continue reading

Tevfik İzmirli – George Friedman’dan bir analiz: Mısır, İsrail ve Stratejik Bir Yeniden Değerlendirme..”


Merhabalar,

Mısır olaylarını izlemeyenimiz yoktur. Orta Doğu’da olup bitenlerin yorumlarını başta Amerikalılar olmak üzere batılı yorumculardan dinlemenin ne kadar – en azından – gereksiz olduğunu tekrar görmüş olduk. Kendi bölgemizde, Amerikalı gözüyle ya da bölgede çeşitli çıkarları olan Avrupalıların gözüyle bakarak öğreneceğimiz – anlayacağımız bir nokta yok. Türkiye ham haberlerden kendi analizini kendi yapmalı.. Nitekim artık bunu yapabiliyoruz..

Batılıların oryantalist paradigmalı gözlüğü, ya bölgedeki kendi çıkarlarını ya da aynı bağlamda İsrail’in çıkarlarını öne alıyor. Bunları ibretle okuyoruz. Sonuç çıkartmayı kendi hakkımız olarak elde tuttuğumuz sürece okumakta, bilmekte tabi ki fayda var.

STRATFOR’un, 8 Şubat, 2011’de, üyelerine George Friedman imzası ile yolladığı, ‘Mısır, İsrail ve Stratejik Bir Yeniden Değerlendirme’ – ‘Egypt, Israel and a Strategic Reconsideration’ – başlıklı yazının serbest bir tercümesini, bu çerçevede sunuyorum.

Yazının orjinaline buradan ulaşılabilir.

Continue reading

Neşe Düzel Röportajı – TARAF – Tarhan Erdem: “Bizi bugün şaşırt Kemal Bey!”

“Geldiğimde öyle bir demokrasi kuracağım ki, herkes şaşıracak, dedi. Önce önüne gelen ‘sistemi iyileştirici kanunları’ onayla ve şunları, şunları yapacağını söyle de, bizi bugün şaşırt.”

“CHP’de tek adam yönetimi var ama o da yönetemiyor. Eski partimiz, ülkede tek muhalefet partisi var dememeliyiz. Artık söylemek lazım. CHP’de liderlik sorunu var, parti yönetilemiyor.”

“Erdoğan bazı şeyleri çok doğru yapan ama bazı şeylerde de dinî nedenlerle ipin ucunu kaçıran bir adam. Ya CHP iyi yönetilmeli veya 13 Haziranda yeni demokrat bir parti kurulmalı.”

Continue reading

NPQ’den İlber Ortaylı röportajı.. “Türkiye’nin büyük değişimi..” ve Tevfik İzmirli’den bir çift söz..

NPQ (New Perspectives Quarterly) Türkiye dergisi, son sayısında tarihçi Prof. İlber Ortaylı ile yapılan bir röportajı yayımladı. Nihal Kemaloğlu tarafından yapılan röportajı aşağıya aynen alıyorum. İnternette yayınlanmadığı için link veremiyorum. Ancak daha öncesinde değinmek istediğim iki nokta var:

Birincisi benim açımdan gayet keyifli. Benim gözümde ülkemizin akil insanları içinde apayrı bir yeri olan İlber Hoca’nın da, ‘Türkiye’nin enerjideki dışa bağımılılığı’ konusunu önümüzdeki en ciddi darboğaz olarak gördüğünü okumak, bu konuyu Enerji.. Enerji.. Enerji.. başlıklı yazısında vurgulamış bir vatandaş olarak bana keyif verdi. İlber Hoca tarafından onaylanmış olmaktan keyif duydum..

İkincisi ise dünkü yazımda dile getirdiğim şu talebimin ne kadar yerinde olduğunu gösteriyor. Söylediğim şuydu:

“Haddim olmayarak alimlerimizden, akademisyenlerimizden, araştırmacılarımızdan artık açık konuşmaya başlamalarını talep ediyorum.
‘O dönemde yapılmış bazı hatalar da vardı’, ‘Atatürk’de bir insandı..’ gibi üstü kapalı ifadelere paydos desinler. Dillerinin altındaki baklayı çıkartsınlar artık.. Konuya bu gözle baktığımda şunu görüyorum: Kamuoyunda gayet iyi tanınan ve inandırıcılık sahibi pek çok insanımız aslında düşündüklerini, bildiklerini söylemiyorlar. Üstü kapalı konuşmalarından, aslında pek çok konunun aslını bildiklerini anlıyorum. İlber Ortaylı Hoca’nın, Kutsal Emanetler hakkındaki “Madem millet inanmış, kurcalamayın. Bu saatten sonra karbon testi yaptırıp gerçekleri anlamanın ve bunları açıklamanın gereği yok.” tavrını Atatürkçülük hakkında sergiliyorlar.

Bir cins ‘Olayı başlatan ben olmayayım, neme lazım..” tavrı. Fakat alimlerimiz bu işi hızla ve kapsamlı şekilde ele almadıkça gelişme son derece yavaş oluyor. Olmuyor değil, ancak çok yavaş oluyor.”

Aşağıda okuyacağınız röportajında, bakın ne diyor İlber Hoca:

“Cumhuriyetin iki kırılma noktasından bahsedersek; birincisi bugün de gündemin başına yerleşen Kürt sorunu diyebilir miyiz?
Denilebilir. Çünkü bu mesele zaten kaç asırdır gidiyor. Cumhuriyet ne demiş Kürtler için, “bir okul açacağız Türkçe öğreteceğiz”. Dediği buydu. Bu olmadı, yani okul açamadık. Açılan okul yetmedi ya da.”

Şimdi, İlber Hoca’nın şu yukarıdaki ifadesini okuyan ne öğrenmiş olacak? Şunları: “Cumhuriyetimiz, bizim cici devletimiz, aslında iyi niyetle Kürtleri okutmaya çalışmıştır. Ama ne yapsın, okul açamamış, ya da açmış da yeteri kadar açamamış.

İlahi! İlber Hoca, Atatürk devrinin resmi politikasının ‘Kürtleri okutmamak, tahsilden mahrum bırakmak’ olduğunu bilmez mi? Bunun, varlığı resmi belgelerle ispat edilmiş bir gerçek olduğunu bilmemesine imkan var mıdır?

İlber Hoca, böyle konuşarak kendisine tarihçiden öte bir rol biçmiş olmuyor mu? Yani ‘gerçekleri bilme devrini arkada bırakmış, artık o gerçeklerden ne kadarının halka ne zaman söyleneceğine de karar verme yetkisi almış’ bir ‘Sansürcü alim baba’ rolü..

İlber Hoca, haddim olmayarak benim gözümde de, tarihçiden öteye bir alim. Hem de sadece yazdığı eserlerle değil, genel kültürü ile, görgüsü ile, bugüne ve geleceğe ışık tutabilen sentezleri ile, gerçek bir alim. ‘Kronoloji bilmeyi tarihçilik olarak anlayan’, ‘Hangi sultanın kaçıncı oğlunun lalasının adı neydi? gibi soruların cevabını ezbere verebilen ama taşralı – yerel kafa yapısını aşamamış’ tarihçilerle mukayese bile edilemiyecek bir seviyede. Ama işte görüyoruz.. Bu seviyedeki bir alimimiz dahi konu Atatürk’e gelince gerçeklerin üzerinden nasıl yumuşakça geçiveriyor..

İşte bu konuyu da ilginç buldum, ama keyif aldığımı söyleyemiyeceğim..

Continue reading

Tevfik İzmirli -” Tekrar dünya gücü olabilir miyiz? Bu yoldaki engellerimiz: Zihinsel sığlığımız, sözde aydınlarımız, generallerimiz, yüksek hakimlerimiz, basınımız ve cemaatci toplum yapımız zincirin zayıf halkaları.. – IV. Bölüm

Sadece ekonomik ya da askeri gücümüzle ‘dünya gücü’ olamayacağımız konusunda herkes mutabık..
‘Soft power’ denilen ‘yumuşak güç’ün ne kadar önemli olduğunu hepimiz anladık. Bu güçten yoksun olan askeri güce örnek  Rusya ise, ekonomik güç de Çin’dir. Kimse bir polis devletinin ya da komünist parti diktasının görüşüne değer vermez. Putin ağzıyla kuş tutsa Putin’dir.. İkna gücü son derece düşüktür.
Continue reading

Tevfik İzmirli – “Tekrar dünya gücü olabilir miyiz? Bu yoldaki engellerimiz: Zihinlerimiz Atatürkçülük eliyle ve sanki yabancılar tarafından formatlanmış.. Biz farkında değiliz ama kendimiz gibi düşünemiyoruz.. Diğer yarımıza düşman edilmişiz.. Önce bu formatı kıracak özgüveni kazanmamız şart..” – III. Bölüm

“Türk halkı bence XX. Yüzyıl’dabunu Batılı aydınların farkettiklerinden şüphem vardünyada sayısı fazla olmayan cürette bir toplum mühendisliğine maruz kalmış bir toplum. Atatürk eliyle uygulanan hatta ben zaman zaman ‘sanki İngiltere tarafından uygulatılmış gibi’ diye düşünmek zorunda kalıyorumbu toplum mühendisliği denemesi diğerleri kadar dikkat çekmemiş ve gölgede kalmış.. Bunun bazı sebepleri var, onları ayrıca tartışmak gerekir, diye düşünüyorum..”

“Hacısı, hocası, esnafı, eşrafı, köylüsü, çiftçisi, subayı hep beraber düşmanı yurttan kovmuş bir halkın ‘Muzaffer Başkomutanı’ olan Gazi Mustafa Kemal Paşa, bu taraflar üstü, ‘Ne istese yaptırabilir’ konumunu, milleti kaynaştırmak, aynı hedefe sevketmek konusunda kullanabilirdi.”

“Demokrasiye geçseydi”, “Rakiplerini tasviye etmeseydi” gibi fantazi düşünceler içinde değilim. Sadece dindar halkın da gönlünü ve rızasını kazanmanın ne kadar yararlı olabileceğini görebilseydi, ‘Şapka İnkilabı’ gibi hiçbir faydası olmayan kendi heveslerini, milleti devletine düşman etme pahasına ve tepeden inme şekilde uygulamasaydı – diğer inkilapların olumsuz etkilerine burada girmiyorum – şu anda çok daha kaynaşmış bir halk olabilirdik, diyorum. Daha İttihat Terakki devrinde bile İstanbul’da tesettürün, zamanın icabı olarak kendi kendine ortadan kalkmış olduğunu biliyoruz. Velev ki tamamen kalkmasaydı veya bugün dahi bazı tutucu kesimlerde tek tük fes giyenler bulunsaydı – sanki kara çarşaf giyenlerimiz yok mu? – ne lazım gelirdi? Tek böyle bölünmüş olmayaydık..

Continue reading

Tevfik İzmirli – “Tekrar dünya gücü olabilir miyiz? Bu yoldaki engellerimiz: Enerji.. Enerji.. Enerji..” – II. Bölüm

Enerji konularına en az askeri konular kadar stratejik anlayışla bakmayı öğrenmeliyiz.

Önce tüm olaylara olan bakışımıza yeni bir ayar getireceğiz. Bu, “Büyük Türkiye’nin menfaatleri açısından stratejik bakış” olacak. Bugün bulunduğumuz noktadan dünya gücü bir Türkiye’ye giden çizgi nereden geçiyorsa, tüm politikalarımız o rotayla uyumlu olacak. Enerji dahil her konuya olan bakışımız bu stratejik bakıştan ve rotadan kerteriz alacak.

Enerji Bakanlığı da, MİT de, TİKA da, Dış İşleri de aynı amaca hizmet edecek.

“Güvenlik odaklı devlet çağı kapandı”, “Kazan – kazan mantığı”, “Karşılıklı bağımlılık çağındayız” söylemleri kulağa ne hoş geliyor. “Yunanlı ile sirtaki oynayalım, Rus ile votka içelim, cacık, pilaki, musakka, Moskova geceleri, Ege’nin iki yakası” muhabbeti.. Bunlara temelden itirazım yok ama acaba, “Güvenlik odaklı devlet çağı kapandı” demek “Şavalak devlet çağı, saftorik devlet çağı ya da stratejisi olmayan devlet çağı mı açıldı demektir?”

Yine sirtaki oynayalım, yine Ruslarla kadeh kaldıralım ama iş kendi menfaatlerimize geldiğinde gerekiyorsa İngiliz soğukluğunu ya da Rus kabalığını takınmaktan hiç utanmayalım.

Rus Ordusu daha dün Gürcistan’a giriverdi. İki adımda BTC boru hattının dibindeydiler. Gürcistan Başkanı’nı televizyon yayınında ‘kıravatını yerken’ seyrettik.. Görüntüler hala YouTube’de.. Yarın dünya şartları izin verdiğinde aynı müdaheleyi Azerbaycan’a yapmayacağının garantisi var mı? Kendi kravatımızı yemek istemiyorsak, hazır önümüzde vakit varken, gereken tedbirleri almamız lazım. Aksi halde – askeri açıdan değil ama enerji bağımlılığından – kravatımız ağzımıza yakın duruyor..

Dünyanın iki numaralı askeri ve nükleer gücünden bahsediyoruz. Demokrasi geleneği sıfıra yakın bir ülke. Kurt gibi bir dış politika izliyor. Enerjiyi politik baskı aracı olarak kullanabiliyor. Sistemleri gereği başkanlık makamı çar gibi yetkili. Parlamentosu, yargısı göstermelik. İktidar eski KGB kadrolarının elinde. Çevresini karıştırma konusunda hem uzman hem sabıkalı. Bankacılıktan, medyadan spora kadar her alanda şeffaflıktan uzak. Ve bizim enerjimizin vanaları böyle bir gücün elinde. Olacak iş değil.

Türkiye tek bir ülkeyle çıkar çatışması yaşayacaksa bu Rusya olacaktır. Hiç dilemem ama Rusya kadar fazla konuda ters düşme ihtimalimiz olan bir başka ülke daha yok. Karadeniz, Kafkaslar, Orta Asya’daki Türki devletler, Hazar Havzası, bunlar Rusya ile işbirliği alanlarımızı oluşturdukları kadar çıkar çatışması alanlarımızı da oluşturuyorlar.

On yıllarca Amerika’ya bağımlı kalmaktan ders almış olması gereken bir Türkiye’nin kısacık bir süre içinde enerji konusunda kendini Rusya’nın kucağında bulması akıl almaz bir iştir. Bu işin bu kadar kolayından bağlanmasına Ruslar da şaşmış olsalar gerekir.

Bu işi kim becerdiyse ‘On Yılın Operasyonu Ödülü’ ona verilmeli. Belki de ödülünü Ruslardan almıştır bile..

Sonsöz:
Ülkemiz ‘Dünya gücü’ olmayı ‘hoş bir hayal’ olmaktan öteye taşıyarak, gerçek bir hedef olarak benimsiyorsa, bunun en önemli göstergelerinden birisi enerji güvenliği konusunda atacağımız adımlar olacak.

Continue reading

Tevfik İzmirli – “Tekrar dünya gücü olabilir miyiz? Bu noktaya nasıl geldik? Bu yoldaki engellerimiz..” – I. Bölüm

Tekrar dünya gücü olacak mıyız?
Böyle giderse evet.. olacağız. Yarın sabah değil tabi ki.. Ama gidiş oraya..
Büyük bir felakete uğramazsak, bizim neslimizin uzun yaşayanları bile bu dünyayı terketmeden bambaşka bir Türkiye’yi görmüş olacaklar..

Bu maya nasıl tuttu? Bu hamur nasıl kabardı?
Bu sorunun kırk tane cevabı olabilir ama bence bir numaralı etmen (amil) “Türkiye’nin 89 yıllık uzun barış dönemi” olmuştur. Allah bir daha göstermesin, 9 Eylül 1922 gününden bugüne ülkemiz savaş yıkımı görmedi. Şu Asya artı Avrupa kıtasında böyle kaç ülke var acaba? Veya Anadolu insanı tarihinde hiç bu kadar uzun süren bir barış dönemi yaşamış mıydı? Bu, üzerinde pek durmadığımız ama aslında her türlü politikanın üzerinde inşa edildiği bir sağlam zemin sağladı. Kuşkusuz, devletimizin, cumhuriyetimizin başarısıdır.
İsmet Paşa’nın, Lozan’ın imzalandığı salondan çıkarken yanındakilere söylediği “Yüz sene kazandık” sözü her geçen gün doğrulanıyor.

Bu uzun barışı elde etmenin karşılığında az mı bedel ödedik?
Az olur mu? Fazlasıyla ödedik. Kişiliğimizden, kimliğimizden vaz geçtik. Hatta belki de her istediklerini vermiş olduğumuz için bizi rahat bırakmışlardır. Daha ne ödeyecektik?
Önce Lozan’da İngiltere, daha sonra NATO’da ABD ne istiyorlarsa, bizi ezmemeleri için ya da Stalin’in Sovyetler’ine yem etmemelerini sağlamak amacıyla ne yapmamız gerekiyorsa yaptık.
Lozan’da sağ kalmak için hedef küçültmüştük. NATO’da Sovyet tehdidinden korunma karşılığında Atlantik güçlerine uşaklık olmasa da yamaklık ettik.
O bakımdan Türkiye’nin XX. Yüzyıl’daki dış politikası genel hatlarıyla, Atatürk döneminde bir ‘yaranma’, daha sonrasında bir ‘yaltaklanma, tabi olma, kullanılma ve buna rağmen iteklenme’ politikasıdır. Gurur duyulacak bir yönü yoktur.
Yaranmaya örnek; Atatürk devrinin Ankara sokaklarında görülen silindir şapka giydirilmiş mebuslarıdır. Türk müziğinin yasak edilmesidir.
Yaltaklanmaya örnek; Kore’de verdiğimiz yediyüzden fazla şehittir.
Tabi olmaya örnek; Cezayir’in bağımsızlığına karşı NATO üyeleri ile birlikte red oyu kullanmamızdır.
Kullanılmaya örnek; varlıklarından ancak Küba Krizi patlayınca haberdar olduğumuz Jüpiter füzelerinin topraklarımıza yerleştirilip Anadolu’nun Sovyet füzelerinin hedefi haline getirilmesidir.
Ve iteklenmeye örnek de; Jonson Mektubu’dur, Amerikan ambargosudur.
Ne yapalım? “Adım Hıdır, elimden gelen budur” demişler. Milletimizin ve liderlerimizin eti, budu, aklı, fikri o kadarına yetiyordu demek ki..

Continue reading

Tevfik İzmirli – “Yüksek yargıçların, generallerin, bürokratların, hükümet adamlarının aklında olsun: Yıl 2011.. Vatandaşın gözü üzerinizde..”

Continue reading

Tevfik İzmirli’den Başbakana telgraf var: “tayyip bey acele beni danışman al stop buna çok ihtiyacın var stop”

tayyip bey merhaba stop farkında mısın bilmem birkaç haftadır baş aşağı gidiyorsun stop ya taktik icabı yapıyorsun ya asabın bozuk stop her iki halde de yanlış yoldasın stop denizleri aştın derede boğulmaya doğru gidiyorsun stop yanında yalakalar çoğalmış stop yalakadan kimseye fayda gelmez sana da gelmez stop hemen tokici hödüğün (1) elinden mikrofonu al malayı ver stop ona söyle bir daha şantiyelerin dışına çıkıp insan içine karışmasın stop baş müzakereciye söyle brükselde otursun stop enerji bakanına de ki esas millet onunla ilişkilerini gözden geçirirse saklanacak yer arar bulamaz stop bakanlık kursağına fazla gelmiş onu tekrar kayseri elektriğe müdür yap stop yanına sana yanlış yapıyorsun başbakanım diyebilecek adam bul stop mümkünse bu adam ben olayım stop görüyorum ki etrafın goygoycu dolmuş bana ihtiyacın var stop bu his bana yeni geldi stop gelmiş olması hiç iyiye alamet değil stop durduk yerde önce liberalleri karşına aldın şimdi galatasaraylıları stop kendi ayağına kurşun sıkıyorsun stop coplanan öğrencilere yorumun yanlıştı stop heykelde uslubun hatalıydı stop ıksırık tıksırık ifaden yersizdi stop arenadaki tepkin hazımsızdı stop etrafındakiler tüy diktiler ama sen de hatalıydın stop hatta arenada fırsat kaçırdın stop lider orada ıslıkları alkışla karşılayıp büyüyebilirdi stop yuhlara karşı bir demokrasi konuşması yapabilirdin stop ben yuhalayanların da başbakanıyım bana karşı olmanız size hizmetimi durduramaz diyebilirdin stop tarihe geçerdin milleti ekran başında ağlatırdın stop o zaman davet ettikleri misafiri yuhalayanlar da utanırdı stop bizim millet çelebi adamı sever stop o zavallı eceviti bile rahmetle anarız beyefendi adamdı diye stop müslüman adamsın kibirden uzak durmaya çalıştığını biliyorum stop ama dünya kadar hizmetini kibrine kurban ediyorsun haberin olsun stop kızınca gözün kararıyor da ya millet de kızar ayranı kabarırsa? stop milletle zıtlaşma hem akıl icabı hem edep icabıdır stop hepimiz aynı hamurdanız pire için yorgan yanar stop son hallerin yüzde 42yi betonlaştırıyor stop bunların demokratlığı türbana diyenler haklılık kazanıyor stop benim gibi arkadaşları 42den olanları zora sokuyorsun stop dua et karşında çakma lider var doğru dürüst bir rakibin olsaydı gitmişti bir araba oy stop bakanlardan bakanım hükümetten hükümetim diye bahsediyorsun stop yapma ayıptır bir adım ilerisi şirke girer mütevazi ol stop alkış kadar ıslık da var stop kazan doğururken iyi de ölünce mi yalan? stop ıslığı yuhalamayı protestoyu normal kabul etmeyi öğren stop onlar senin akraban arkadaşın değil vatandaş stop hizmet ettin diye minnet duymak zorunda değiller stop onların ödediği vergiyi harcıyorsun bunu hiç unutma stop sen demiyor musun milletin hademesiyiz diye? stop sana karşı olmayı nankörlük olarak alma sakın stop askeri ve bürokratik vesayeti kaldıracak diye seni savunmaktan dilimde tüy bitti stop şimdi başımıza tayyip vesayeti çıktı diyorlar beni mahcup ediyorsun stop yanarım yanarım böyle basit hatalardan düşersen yanarım stop ergenekoncular şahin mengü tarzı fikir fukarası kemalistler altı okçu yüksek hakimler kulübü bayram edecek ona yanarım stop sen gel beni danışman al stop ciddi söylüyorum bir kaç kişi hariç yanındakiler adam değil stop senden korkuyorlar sana makam borçları var yaranmaya çalışıyorlar yalabık (2) olmuşlar stop benim böyle sıkıntım yok seni sadece siyasi sebeplerle destekliyorum stop seninle insanların önünde saygılı yalnızken acımasız konuşabilirim stop dost acı söyler stop ayrıca ben 58denim ama 42nin içindeyim 42deki korkuyu gidermende yardımım dokunur stop partiyi iktidara sen taşıdın yanlıştan dönmezsen eceli de senden olacak stop eyvah stop sonra neden söylemedin demeyesin stop
selamlar saygılar tevfik stop

(1) Hödük : Görgüsüz, kaba, anlayışı kıt (kimse). TDK – Büyük Türkçe Sözlük.
(2) Yalabık: İkiyüzlü, kaypak. TDK – Büyük Türkçe Sözlük