Cevdet Alemdar’ın yeni yazısı: “Uzakdoğu’yu anlamak – Kitap önerisi”

04/11/2010 (Kategori: Seçtiğim Yazılar)


Cevdet Alemdar, uluslararası bir şirketin Uzak Doğu bölgesinde üst düzey yönetici olarak çalışmaktadır.

Uzakdoğu’yu anlamak. Kitap önerisi.

Asya’da olanları anlamak gerekir mi?
Bunun için hangi kitap, bir başlangıç kitabı olabilir?
Sorularına yanıtlar bu yazıda…

1 – Şart mıdır?

Asya’da olanları anlamak elbetteki şart değildir. Ama ilginç olabilir. Özellikle, kendinizi şunlara benzer bir şeyler duyarken yakalıyorsanız;

- Yok abi Türkiye öyle kurtulmaz, bak böyle kurtulur… önce HSYK’yı şu şekilde düzenleyeceksin, sonra başörtüsü şu biçim takılacak, ayrıca Hiddink’i derbest edip oraya imparatoru koyacaksın… oğlum şurdan iki çay kap gel…

- Bak güzel kardeşim, bu malın maliyeti senin almayı istediğin fiyatın üç katı… Efendim?… Git o zaman oradan al… uçakla bile kaç saatte gidiliyor oraya sen biliyor musun? Bu malı üretirken kaç Türk ekmek yiyor biliyor musun? Çay ister misin? Getirteyim.

- Her Çin’liye bir portakal satmaya kalksak… Satarız getir oğlum oradan iki çay daha… Hı, ne diyordum? Hah, her Çin’liye bir bardak çay satmaya kalksak…

Bir sürü enerji harcadığımız tartışmalar arasından süzülerek, kişisel mutluluk ve varsıllığın (para da dahil, ama yalnız o değil) esas hedef olduğunu düşünüyorsanız…

Türkiye’nin Mars üzerinde değil de, dünya üzerinde bir ülke olduğunu dikkate alarak, Asya’da neler olduğuna bir bakmak istersiniz…

Çünkü 1970′den 2009′a olan değişim şu:

Kişi Başı Milli Gelir (cari USD cinsinden) 1970 – 2009 arasında kaç kat artmış?

……………………….1970…………2009…….Kaç kat
G. Kore………………..279……….17.074……….61
Singapur………………914……….35.400……….39
Çin…………………….110………..3.670………..33
Hong Kong……………963……….29.803……….31
Endonezya……………..80…………2.370……….30
Tayland……………….190…………4.100……….22
Japonya……………..1,945………..41.600……….21
Malezya………………394…………6.950……….18

Türkiye……………….543………..8.250………..15

Portekiz………………893……….21.414………..24
Brezilya……………….441………..8.260………..19
Yunanistan………….1,651……….31.400………..19
A.B.D………………4.878……….45.934…………9

Tabloya ilişkin; önce istatistik sevenlere bir kaç not: Evet yalnızca son kolona bakmak olmaz, nereden başlandığı da önemli. Ayrıca, cari USD cinsinden milli hasıla tek başına yeterli gösterge değil. Bir de, seçilen zaman aralığı sübjektif. Hem de çok. Ama kritere bakarsanız, hak verirsiniz. Biz doğduktan bugüne kadarki süreye bakıyor.

Sonuçta, 1970′den bugüne kimin daha hızlı zenginleştiği açıkça gözüküyor. Buna bakıp, hızlı koşanların neler yaptığına bir göz atmak iyi olabilir… Elbetteki aynısını yapmak için değil, anlamak için.

2 – Önce ne okunur?

Bize sorsanız ilk önce şöyle genelinden bir Ekonomist dergisinin arkasındaki tablolara bakmak, büyüklükleri karşılaştırmalı olarak anlamak için çok iyi. Bırakın rakamlar size anlatsın. Böylelikle;

(1) biz cari açığa artık alışmışken, bir çok hızlı koşan Asya ülkesinin “caren kapalı” olduklarını, yani her yıl nakit değer yarattıklarını, aç parantez, bizim nakitten yediğimizi…

(2) biz “faizler çok düşüyor” derken, hala dünyanın en yüksek faiz oranlarından birine sahip olduğumuzu – verileri yayınlanan 50 küsur ülke arasında ilk üçte olduğumuzu – yani bizim “riskli” olduğumuzu… yani yediğimiz nakitlerin yerine yenisini koymak için, dışarıdan para getirirken, çok para verdiğimizi…

(3) üretim, ihracat gibi değer yaratan göstergelere bakıp, biraz alçakgönüllülük, biraz da “demek-daha-iyi- yapmalıyız” hissi elde etmemizin doğru olabileceğini… görebiliriz.

Ya da, herhangi bir üretim alanı seçin.
O alanda dünyadaki -bugünkü- üretimin yüzde kaçının Çin’de yapıldığına, basit bir internet aramasıyla bakın.
Ne diyelim?
Mesela otomobil üretimi… dünya üretiminin yüzde 27′si Çin’de.
Diyelim…
Türkiye’nin gözbebeklerinden mobilya üretimi; dünyanın % 20′si Çin’de. (Havaleli mal olduğu için ihracatı zor. Ne güzel sözdür “havale”.)
Başka bir endüstri…. otomobil lastiği; dünya üretiminin %33′ü Çin’de.
Başka bir üretim alanı… zor bir şey olsun…. piyano!… dünyada üretilen piyanoların %75′i – yazıyla yüzde yetmiş beşi – Çin’den.
Siz sorun Google söylesin. Bugün – yarın değil -, üretimde yedi Çinli dünyaya bedel. Cüneyt Arkın kusura bakmasın.

Asya’yı anlamak için istatistiklerden sonra ne okumalı?

Herhangi bir kitapçının Asya ile, daha özelinde Çinle ilgili kitaplarına baktığınızda, gördüklerinizin büyük çoğunluğu Amerikalı yazarlardan tercüme “Çin’de iş nasıl yapılır?” kitapları olacak. Bir yandan bu kitapların yazarlarının emeklerine saygıyı sunarken, diğer yandan Türk okuyucusuna “aman dikkat” demek gerek. Çünkü bu kitapların çoğu uzak batı kültüründen Çin kültürüne doğru köprü kurma, buradaki olası yanlışları önceden önleme çabasında. E bundan bize ne? O köprü Pasifik üzerinden. Bizim için o köprüyü kullanmak, sağ elle sol kulağı bacak arasından göstermeye denk.

İngilizce veya başka herhangi bir dilden tercüme kitaplar üzerinden Asya ile, Çin ile iş yapmanın yolunu bulmamız oldukça zor. Çünkü bizim başlangıç noktamız bir Amerikalı’dan, İngiliz’den başka. (Daha iyi, daha kötü değil. Başka.)

Bir örnek verelim: İngilizceden tercüme ‘Çin’le iş nasıl yapılır?’, kitaplarındaki en temel konulardan biri “yüz değerini korumak”. Google’da içinde “save face” terimi olmak koşuluyla “doing business in China” araması yaptığınızda karşınıza 10,100 sonuç çıkıyor. İngilizce bilmeyenler adına; “yüz değerinin korunması” ne demek yahu? Bahsedilen yüz, bizim “yüz verdik, astar istedi”, “yüzüm tutmadı”, “amma yüzsüz herif” deyimlerimizdeki yüz. Çocuklukta öğrendiğimiz, anlamını hepimizin içselleştirdiği yüz. Kitap okumasak da.
Bu “yüzden”, Asya’yı anlamak için bir şeyler okumak istiyorsak, işin kültürel boyutu için tercüme kitaplar okumadan önce, ve sonra, bir kaç kez düşünmek gerek.

Girdiğiniz kitapçı raflarındaki bol miktardaki İngilizceden tercüme “Çin’de nasıl iş yapılır?” kitabını pas geçip, “tarih” bölümüne doğru yürümek size güzel süprizler sunabilir.

Tarih bölümündeki kitaplara merhaba derken, buradaki İngilizceden, veya başka dillerden, tercüme kitaplara da bir dost merhabası yakışır. Malum, hiç bir tarih kitabı objektif değil. Türk yazarlar tarafından yazılanlar da bu kuralın dışında değil. Bu yüzden, yabancılar tarafından yazılmış tarih kitapları iyi bir tamamlayıcı olabilir, bizce olacaktır.
Ağır-ve lezzetli- bir hünkar beğendi sonrasında yenen nefis bir tiramisu ile karşılaşabilirsiniz. (Türkçe tarih kitaplarının azlığını düşününce, biraz önceki benzetmeden yola devam edip; gittiğiniz lokantada lezzetli bir hünkar beğendi bulursanız, şanslınız. Ama o raflarda bir dolu lezzetli t-bone steak, tencerede midye ve tiramisu var.)

Tarih kitaplarından, eski çağlardan yirminci yüzyılın başına kadar gelenlerden, hangisinin kapağını ve arkasında yazanları severseniz onu alın derim. Kimi kronolojik tarih sever, kimi kolay okunan, maceramsıları. Yirminci yılın başına kadar anlatanlar arasında farketmez. Yakın tarihi anlatanlar arasında ise, önerimiz; Michael Schuman’ın yazdığı “The Miracle, The Epic Story of Asia’s Quest For Wealth”, 2009, HarperCollins yayınevinden.

Michael Schuman, kitabının başında Asya’lıların büyümesini açıklayan teorileri sınıflandırıyor. “Uzakdoğulu hükümetler özgün ekonomik politikalar ve kurumlar geliştirdiler” diyen teori ile, “Asyalılar kendileri bir şey yapmadı, küreselleşme buna yol açtı” diyen teoriyi karşılaştırıyor. Sonrasında kitabını üçüncü bir teori; insanlar – yaklaşımlar (attitude) üzerine kuruyor.

Schuman’ın kitabını özetlersek, okumak istemeyenler için uzun olur, okumak isteyenler içinse kısa. Gelin size köşelerini kıvırdığım sayfalardan bir kaç insan profili verelim:
Güney Kore’de yapılan bir ankette şunu sormuşlar; “bugün olsa, kimi yeniden yaşama geri döndürmek istersiniz?”.
Yanıt, büyük çoğunlukla, 1961 yılında ülkenin başına gelip, ülkeyi 18 yıl yöneten Park Chung Hee. 1970 yılında, 428 kilometrelik otoyolu iki yıl beş ayda bitir(t)miş. O zamanlar bir müteahit şirket olan Hyundai’nin sahibi Chung ile bu otoyolun inşaatında tanışmışlar. “O kadar çok çalışıyorduk ki, mevsimlerin değiştiğini farketmiyorduk” demiş Chung. Park, bir sabah inşaata helikopter ile sabaha karşı gelmiş. Chung ve ekibi uyanıkmış.
Güney Kore ile ilgili bölümün başında, Park’ın şu sözü yazıyor: “İnsan hayatında ekonomi, politika ve kültürden önce gelir.”

Singapur’un kurucu başbakanı Lee Kuan Yew, küçük şehir devletini, endüstri ve finans merkezi Singapur yapmış. Bir çok uygulaması, Park gibi, yoğun eleştirilere karşı kalan Lee, Singapur’un başarısını toplumun iyiliği için bireyin çok çalışıp, tutumlulu davranarak, fedakarlık yapmasına bağlamış.

Singapur, Japonların ve sonrasında Korelilerin izlediği, ‘ihracatı teşvik’, ‘ülkeye nakit girmesini sağlamak için “bol teşvikli, özel ihracat bölgeleri” kurma’ modelini takip etmiş. Örneğin zamanın büyük elektronikçisi Texas Instruments’ın bir yatırımını Tayvan’dan kapmak için yaptıkları, bir macera romanı gibi.

Singapur ile ilgili bölümün başında Lee’nin şu sözü yazıyor: “Doğamız ve tecrübemiz sonucunda, biz teorilere dalmadık. Bizim ilgi alanımız, problemlerimizin gerçek çözümleriydi.”

Hong Kong ile ilgili bölümdeki, superman lakaplı sanayici Li Ka-Shing’den bir cümle; “ideoloji iyi bir şey ama, dogmatik nedenlerle yapılabilecek bir çok iyi şey yapılamayıp, bir çok zarar verildi. Sonuçta o dogmatik amaçlara da ulaşılamadı.”

Çin’in zengileşme sürecini başlatan lider Deng Xiaoping’in şu sözünü, yazar Çin ile ilgili bölümün başına koymuş: “Fare yakaladığı sürece, kedinin sarı mı, siyah mı olduğu önemli değildir.” Bu sözü bugün Çin’de herhangi bir sohbette deyim olarak duyabilirsiniz.

Kitapta Japonya, Malezya, Endonezya, Hindistan hakkında da bölümler var. Biz son kırk yılın ‘en hızlı’ ilk dört ülkesinin (son kırk yılda sırasıyla 69, 39, 33 ve 31 kat zenginleşmişler, yüzde değil, kat) önde gelen liderlerinden alıntılar yaptık. Bunlar şunu söylüyor: Uzakdoğu’daki yaklaşımda bir ‘izm’ var ki, diğer hepsinin üstünde; Pragmatizm.

“Onlar neler yapmış” diye bakmakta fayda var. Elbette aynısını yapmak için değil (zaten tutmaz), anlamak için. Veya kafayı takmayıp, çay içilebilir. (Onun da dünya üretiminin %32si Çin’de. O başka.)

Son olarak, yazının en başındaki ilk iki sorudan sonra gelebilecek üçüncü soru “Çin’de iş nasıl yapılır?” olabilir. Bu soruya yönelik; bu kitap, uzakdoğudaki çalışkanlık ve pragmatizmi, hem başarıları hem de tökezlemeleriyle, yakın tarih üzerinden anlatıyor. Bir çok iyi girişimci yetiştiren, ama ya toplumsal, ya da kişisel ideolojilere kafayı fazla takan Türkiye için, iyi bir ipucu olabilir.

Sağlıkla kalın,

Cevdet Alemdar