Tevfik İzmirli – “Milli gelirimiz nasıl arttı? Hükümet rakamlara makyaj mı yapıyor? Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli’ye teşekkür borcumuz var.. Şimdilik ‘Satınalma Gücü Paritesi’ ile de olsa, trilyon dolar eşiğini geçtik..”

26/11/2010 (Kategori: Seçtiğim Haberler, Yorum - Polemik)

Merhabalar,

Ekrem Hoca, çalışan bir kafanın memleketine faydalı olmak için makama ihtiyaç duymadığını hepimize gösterdi.. Kendi adıma teşekkürlerimi sunuyorum. Allah uzun ömürler versin.

Şu günlerde neredeyse basının tamamında yer alan bir haber var.

Bakanlar Kurulu, ’2011 Yılı Programı’nı hazırlarken, GSYH – Gayri Safi Yurtiçi Hasıla – hesaplamasında kulanılan serilerin yenilenmiş halini esas aldı. TÜİK – Türkiye İstatistik Kurumu – tarafından hazırlanan yeni serilerin kullanılması sonucunda SGP’ne – Satınalma Gücü Paritesi – göre milli gelir rakamımız ve buna bağlı olarak da kişi başına düşen milli gelir rakamımızda artış meydana geldi.

Gelirdeki bu artışlar ne AKP Hükümetin bir oyunu, ne de AKP Hükümeti’nin bir başarısı.. Sadece istatistiklerde kullanılan geçerliliği kalmamış eski seriler yenileniyor.

Rakamları yuvarlayarak yazarsak değişiklikler şöyle:

SGP’ne göre, 2010 yılı geliri, değişiklikten önce şöyleydi:
Kişi başına gelir: USD 13,038.- Milli gelir: USD 947.- Milyar

Değişiklikten sonra şöyle oldu:
Kişi başına gelir: USD 15,392.- Milli gelir: USD 1,118 Trilyon
Bu değişiklik ile, Türkiye, IMF’in sıralamasına göre, büyüklük sıralamasında Endonezya’yı geride bırakarak 16.’lıktan 15.’liğe yükseldi. Ayrıca kişi başına gelirde dünya 63.’lüğünden, 54.’lüğüne çıkmış olduk.

Peki, 2011 yılı için tahminler hangi yönde?
2011 için kişi başına gelir: USD 16,126.- Milli gelir: USD 1,185 Trilyon
Bu 2011 milli gelir toplamı ile dünya büyüklük sıralamasındaki yerimizin değişmesi beklenmiyor. Zira, artık önümüzde, yani 14. sırada, milli geliri 1,4 trilyon dolar olan Kanada oturuyor. Kişi başına gelir sıralamasında kaçıncı olacağımız hakkında bir tahmine ise rastlamadım.

Şimdi sırada nominal dolar ile bir trilyon dolar eşiğini aşmak var.. Ardından Cumhuriyetimizin 100. yılına ilk onda girmeyi hedefliyoruz.. Her iki günü de zevk ve heyecanla bekliyoruz.. Hele 100. yıl hedefini tutturabilirsek çifte bayram olacak..

Gelirdeki bu artışlar ne AKP Hükümetin bir oyunu, ne de AKP Hükümeti’nin bir başarısı.. Sadece istatistiklerde kullanılan geçerliliği kalmamış olan seriler yenileniyor.

Peki Ekrem Hoca’nın GSYİH artışı ile ne ilgisi var?
Bu konuyu ülke gündemine ilk getiren Pakdemirli Hoca oldu. 2000′li yılların başından beri, benim de biraz keyif ve merakla, biraz da sabırsızlıkla izlediğim bir kampanya yürütüyor. Nerede bir kürsü bulsa bu konudan bahsetti, nerede bir sütun bulsa bu konuda yazdı. Üniversitede, sendikaların toplantılarda anlattı da anlattı. Nerelerde, neler yazdığı, söylediği özetlenecek gibi değil. Google’a “Ekrem Pakdemirli milli gelir” yazarak aratınca pek çok yazı ve haber çıkıyor.

Ekrem Hoca’nın tezi, özetle şuydu:
“Milli gelir hesaplamasında kullanılan seriler zaman içinde geçerliliklerini kaybetmiş durumdalar.. Gerçeği yansıtmıyorlar. Bizim yaptığımız araştırmalar, bazı sektörlerde yüzde yüzün üzerinde fark olduğunu gösteriyor. Bu yüzden milli gelirimiz gerçeğinden ufak gözüküyor. Bu çarpıklığın, AB’nin üyelik müzekarelerinden tutun IMF ile olan ilişkilerimize kadar bir çok konuda aleyhimize etkileri var. Bu ufak göstermenin arkasında, 1970′lerden kalan, Dünya Bankası gibi destek alınan kuruluşlara karşı kendimizi daha fakir gösterme taktiği yatıyor olabilir.”

Ekrem Hoca, biraz da eski Hazine Müsteşarı olmanın kendisine verdiği vukufla, bu tezini desteklemek için pek çok örnek kullandı. Bunların en çarpıcı olanlarından birisi şuydu: “Şile ilçesindeki bir evin aylık kirası, Şile’nin nüfusu o zamanlar 20,000′in altında olduğu, için gelir hesaplarında sadece 14 dolar olarak kabul ediliyor. Nüfus 20,000′i geçtiğinde ise bu rakam sadece 54 dolara yükseliyor. Nerede 14 dolara, 54 dolara kiralık ev?”

Pakdemirli’nin tezini detaylı olarak anlattığı bir söyleşiyi aşağıya alıntılayarak bitiriyorum. Görüşmenin 2004 yılına ait olduğunu tahmin ediyorum.

Saygılarımla,

Tevfik izmirli

Eski ANAP milletvekili, eski Devlet Bakanı Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli kimdir?
İzmir 1939 doğumlu Pakdemirli, mekanik profesörü. ODTÜ Master, Londra Üni. DIC ve Doktorası var. İngilizce, Almanca biliyor. DPT Müsteşar Yardımcısı, 9 Eylül Üniversitesi Rektör Yard., Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı yaptı. Ulaştırma, Maliye ve Gümrük, Devlet Bakanlığı yaptı. Pakdemirli, Özal döneminde ekonomi yönetiminin kilit isimlerindendi.

DERYA SAZAK:
Türkiye, AB ile tam üyelik müzakerelerine başlamak üzere 2005 yılını bekliyor. AB süreci hep siyasi yönüyle tartışılıyor. Son olarak Türkiyenin Milli Gelir Hesaplarına ilişkin bir kitap çalışmanız oldu. Sizce AB’ye ekonomik yönden hazır mıyız?

EKREM PAKDEMİRLİ:

Devlet İstatistik Enstitüsünün (DİE) yayımladığı rakamlara bakarsanız gerek borçlar, gerek makro ekonomik göstergeler yönünden olsun Türkiye, Maastricht kriterlerini henüz sağlayamıyor. Enflasyondaki düşüş olumlu ama tek başına yeterli değil. 2004′de oldukça yüksek çıkan büyümenin de sürdürülebilir olması gerekiyor. Buna karşılık ekonominin toplam büyüklüğünde ve kişi başına milli gelirde Avrupa ile aramız sanıldığı kadar açık değil. Ben 1990′lardan bu yana Türkiyenin milli gelirinin düşük hesaplandığını savunuyorum. İstatistiklere bakınca, tabloların altında ’1968 fiyatlarıyla’ ya da ’1987 fiyatlarıyla’ notuyla karşılaşırız. Bakanlığım sırasında bundan rahatsızlık duyardım. Dönemin DİE Başkanı’ndan milli gelire baz olacak fiyat serilerinin güncelleştirilmesini istemiştim. Çünkü ekonominin dışa açıldığı, Türk parasının konvertibl olduğu, tüketim kalıplarının değiştiği bir dönemde üretim ve hizmet sektöründeki gerçek büyüklükler değerlendirmeye alınmıyordu. Bazı fiyatlar 1968′in de gerisine gidiyordu… 1987′deki güncelleştirme sonrasında 2100 dolardı. 1987 serisine geçilmeyip 1968 değerleri kullanılsaydı, 2003 yılı için kişi başına milli gelirimiz DİE’nin hesapladığı 3375 dolar yerine 2300 dolar olacaktı.

Kişi başına ulusal gelir 1980′lerde ne gözüküyordu?

1983 – 87 döneminde ekonomi yüzde 40 büyümüştü. Yeni değerler milli gelir hesaplarına yansıtıldı. Seriler değişti. Mesela mangal kömürünün fiyatını yüzde 100 artırırsan, o zaman enflasyon yüzde yarım artıyor. Bugün öyle bir etkisi var mı mangal kömürünün? Demek ki ağırlıklar değişecekti. 2002 yazında Antalya’da Türkiye Tekstil İşverenleri Sendikasının bir semineri vardı. Orada sayın Halit Narin dedi ki, “Çevreyi incelediğimde şunu görüyorum: Türkiyede kişi başına milli gelir 2600 dolar olamaz, yeni bir hesaplama yapılsa üzerine çıkar.”
1987′de olmayan mesela özel finans kurumları, factoring, tarımda hizmet sektörünün ağırlığını görüyoruz. Kayıt altında olmayan alanlar söz konusuydu. DİE’ye göre 1 milyon ton elyaf kullanıyoruz tekstil sanayiinde, halbuki bu işin başında olan Halit Bey, Türkiyenin elyaf tüketiminin 3.5 milyon ton olduğunu belirtiyor.

Ne oldu da birdenbire zenginleştik? Yüzde 82 fark etti. Sizin hesaplamalarınız milli geliri ne ölçüde yükseltti?

2003′ü söyleyeyim, DİEye göre 3375 dolar. Bizim hesabımızla 6034 dolar. Türkiye’nin kişi başına geliri… 420 milyar dolar. DİEye göre 280 milyar dolar. Toplam ulusal gelir. Kişi başına 11 880 dolar. Bir de satın alma paritesi çıkarmışsınız… 1987de yapılan araştırmaya göre, nüfusu 20 binin altında olan yerleşim yerlerinde ortalama kira 14 dolar, yani 20 milyon lira. İstanbul Şile’nin nüfusu 1987de 19 bindi, o halde Şile’de ortalama kira geliri 14 dolar. Eğer 20 binin üstündeyse 56 dolara çıkıyor. 2004 rakamlarına bakıyorum, kira geliri 14 ve 56 dolar. Olacak şey mi? Nerede 56 dolara ev? Hatta ben DİE Başkanına takıldım, bunları düzeltmezseniz televizyona çıkacağım ve 14 dolardan ev arayan vatandaşlara Bunların adresleri DİE’de var, gidin oradan alın diyeceğim diye… Kentler hızla büyüyor… DİE’nin 14.9 katrilyon dedikleri şeyi biz 42.2 katrilyon bulduk.

Konutun ulusal gelirdeki payı bu şekilde artıyor mu?

Olabilir, ancak 2000′li yılların düşünce tarzı bu olamaz. Kapalı ekonomiyken böyle şeyler belki geçerliydi ama bu çağda savunulamaz. Türkiye’nin bir iddiası var, Batı Kulubü denilen AB’ye gireceğim diyorsun, o halde zenginlerle eşit düzeyde bir ekonomik gelirin olacak. Sonuçta AB’ye yetişmek üzere üye oluyorsun, yoksa ben sana köle olacağım demiyorsun, eşit şartlarda adaylık istiyorsun. Bunun için de milli gelirin doğru bilinmesi lazım. Konut sayısını, sanayideki bazı verileri küçük gösterme 1970′lerden kalma bir anlayış olsa gerek. Dünya Bankası’ndan destek bu şekilde alınırdı.

Sizin bulduğunuz rakamların AB ölçütlerinde dikkate alınması mümkün mü?

Türkiye, 2005 yılında doğru rakamları ilan etmek durumunda. Merkezi Lüksemburg’da bulunan AB İstatistik Enstitüsü (Eurostat) tarafından iki ayrı proje yürütülüyor. 2005 yılında yayımlanacak. Tahmin ediyorum, benim bulduğum rakamlardan biraz daha fazlasını bulacaklar. Benimki pesimist kalacak. Benim iddiam şu: Satın alma gücünü düşündüğümüzde biz 25 üyeli Avrupa Birliğinde ekonomik büyüklük olarak 5. duruma geliyoruz. Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya’dan hemen sonra geliyoruz. İspanya’nın da önündeyiz. Rakamsal olarak… 850 milyar dolarlık bir ekonomik güç, 2002 yılında İspanya’nın biraz gerisinde görünüyoruz. 2001 krizi nedeniyle yüzde 9.3lük bir küçülme, daralma yaşanmıştı. O nedenle İspanyanın gerisine düştük. Bizim hesaplarımıza göre 2004′de rakamlar ortaya çıkınca biz İspanyanın mutlaka önündeyiz ve 5. ülke oluyoruz. Türkiye 1980′lerde Yunanistan’la kişi başına ulusal gelirde eşitti. Bugün biz 4 bin dolardayız, AB üyesi komşumuz 14 bin dolarda…

Neden?

1990 sonrası küme düştük! Belki koalisyon idaresine toplum olarak alışmamış olduğumuz için. 1990′lar kayıp yıllardı. Koalisyon artı kriz dönemleri. Şubat 2001′deki olaya bir bakın. Ne dendi sonra, kur makası çok açıktı da, anayasa fırlatma olayı aslında bahaneydi. Ben katılmıyorum. Tamamen siyasidir olay. DİE 1987′de bir sanayi profili çıkarmış. 15 – 16 senede yeni kurulanları dikkate almıyor. Ulusal gelir hesaplamalarında. DİE rakamları yenileyememiş.

Niye?

Çünkü hesaplama tarzlarını gizli yapmış, vermiyor. O gizlilik perdesi altında kendisini yenileme ihtiyacını hissetmemiş. Hem 1987 rakamlarında kalmışsınız hem de ekonominin yüzde 50′si kayıt dışı diye yakınıyorsunuz. Mesela konut sektörünün milli gelire katkısı yüzde beşlerde. AB’ye baktım, orada yüzde yirmilerde.

Nasıl oluyor da yeni veriler kayda girmiyor?

Maastrich’de de uymamız gerekli. Türkiyenin Kopenhag kriterlerini yerine getirmesi yetmiyor, Maastricht kriterlerine de uyması gerekecek. Orada diyor ki, ülkenin toplam borçları milli gelirin yüzde 60ını geçemez. Halbuki Türkiye’nin borçlarının milli gelire oranı yüzde 100. DİE’nin milli gelir hesaplarını Avrupa formatında yapması gerekecek. Fiyat serileri yenilenirse, AB müzakerelerinde elimizdeki kartlar güçlenir. Biz diyeceğiz ki, Türkiyenin milli geliri zannettiğiniz kadar az değil, yoksul bir ülke değiliz. Sanayi AB’ye hazır. AB üyeliğinde büyük engel görmüyorum. Türkiye de AB için bir kazançtır.