Tevfik İzmirli – “Türk Basını – yazılı ya da görsel fark etmiyor – bu haliyle 2010 Türkiyesini taşıyamıyor..” (I)

05/12/2010 (Kategori: Yazılarım)

Merhabalar,
Bu bir ‘basın dedikodusu’ yazısı değil. İçinde hiç isim geçmiyor.
Zaten yazan da basının içinden biri değil. Bana olsa olsa sürekli ve dikkatli bir okuyucu – izleyici denebilir.
Kendi harçlığımdan ilk gazetemi alalı tam kırk yıl oluyor.
Hatta, hangi gazeteyi aldığımı, köşe yazılarını anlamakta nasıl zorlandığımı hala hatırlarım.
Aralıksız olarak gazete okuyan, gündemi takip etmeye çalışan bir vatandaşım.
Elimden geldiği kadar dış basını da izlemeye çalışırım.

Basına dışarıdan bakarken gördüğüm ve eleştirmek istediğim bir genel tablo var.
Basın yayın organlarının sahip ve sorumluları bu eleştirileri mutlaka defalarca duymuşlar ve mutlaka her birine bir cevap vermişlerdir. Muhtemelen cevaplarının pek çoğu da haklı gerekçelere dayanmıştır. Ancak, cevapların haklı olması başka bir olay, benim tüketici olarak tatmin olmamam başka bir olay. Onlar, ekonomik sebepleri öne sürebilirler, okuyucu talepleri ile benim taleplerimin uyuşmadığını deneyip yanılarak görmüş olabilirler, vs.
Kendi işlerini benden öğrenecek halleri yok.. Hepsi tecrübeli, profesyonel insanlar..
Ancak, benim beklentilerimi paylaşan pek çok insanımız da vardır, diye düşünüyorum..
Söyleyeceklerim, ‘Magazin’, ‘Kadın konuları’ gibi benim radarımın görmediği konuları kapsamıyor. Bir de genellikle TV’deki beş ekonomi – haber kanalı ile yedi – sekiz belli başlı günlük gazeteyi kastederek yazıyorum..

- Ekonomi basını ve ekonomi yazarları:
Burayı ikiye ayırarak ele almak gerek.
Bir tarafta analiz – yorum yapan, akademik kökenli ‘Ekonomi hocaları’, diğer tarafta ‘Piyasa ve ekonomi haberi veren köşe sahipleri, ekonomi sayfası editörleri, TV kanallarının ekonomi programı yapımcıları’.

Benden tam not alan tek kategori analiz – yorum yapan veya TV’lerde anlatan ekonomi yazarlarımız.
Basında, yeteri kadar yetişmiş insanımız olduğunu görerek gurur duyabileceğimiz bir alan varsa o da burası.
Gerçekten ekonomi konusunda ne analiz – yorum kıtlığı söz konusu, ne de genel bir kalite sorunu görüyoruz.
Tabi ki, iyinin de iyisi vardır ama, ekonomi yazarlarımızı, genciyle yaşlısıyla, ABD’deki, İngiltere’deki meslektaşları ile karşılaştırıp kusur bulmaya çalışmak nankörlük olur. Haddim olmayarak hepsine teşekkür etmek isterim.
Ekonomi hocalarımızın köşelerini devamlı okuyan, TV’deki yayınlarda kendilerini sürekli izleyen, anlaşamadıkları konularda kendi aralarında yaptıkları polemikleri – tartışmaları takip eden bir meraklı amatör, neredeyse, diploma demeyelim ama bir ‘Ekonomi Genel Kültürü Sertifikası’ alabilir.. Hepimiz için bir okul görevi görüyorlar.. Ekonomik konularda milletçe yükselen bilgi ve anlayış seviyemizde emekleri var..

Ekonomi hocalarını ayrı tutarsak, geri kalanları dökülüyorlar.
Bir çok ekonomi – piyasa yazarı, ele alacağı sektörü ya da firmayı seçerken sanki okuyucudan değil, PR şirketlerinden ilham alıyorlar.
Örneğin, “Şu, rüzgardan enerji üreten çağdaş yel değirmenlerinin neden sadece ufak boy olanlarının bazı kısımlarını biz üretebiliyoruz da, büyük boy olanları dışarıdan geliyor? Kaç tane ithal edilmiş? Toplam ne kadar döviz harcanmış? Yerli üretime dönük yatırımlar var mı? TÜBİTAK, Bakanlık, İTÜ, ODTÜ ne diyor? Püf noktası nerede? Ar-Ge ile çözülemez bir konu mudur? Hangi ülkeler üretiyor?” gibi sayısız dosya bulunabilecek iken, bir bakıyoruz köşe sahibi ekonomi – piyasa yazarımız, bir mobilyacımızın yurt dışında açtığı tek bir mağazayı yazıyor. İki sene içinde ikiyüz mağaza açmayı planlıyorlarmış.. Örtülü reklamın daniskası..

Aynı ekip, bunlar analiz yazan akademik yazarlar değil, tekrar söylüyorum, toplum olarak gurur duyabileceğimiz gelişmelere de ilgi göstermiyorlar.

Erdemir’in iştirakı olan İsdemir’de neredeyse tamamlanmak üzere olan dev bir ‘uzun üründen yassı ürüne dönüştürme, kalite ve kapasite arttırma’ yatırımı var. Türkiyenin kronik yassı ürün yetersizliği tarihe karışmak üzere. Hiç tanıtan oldu mu?

İsdemir hem büyüyor, hem modernleşiyor, hem uzundan yassı ürüne dönüyor..
Yönetim, tamamlanmakta olan Modernizasyon ve Dönüşüm Yatırımlarının (MDY), Cumhuriyet tarihindeki en büyük sanayi yatırımı olduğunu vurguluyor.

Ya Rusya’nın MMK – Magnitogorsk (dünyanın sayılı demir çelik üreticisi) şirketi ile Atakaş ortaklığının yine İskenderun’da yürüttüğü yatırımın ilk      sonuçlarını verdiğini? İlk soğuk haddehanenin 20 Ekim, 2010′da devreye alındığını okuyan?

MMK – Atakaş’da deneme üretimi sürüyor. Soğuk haddehane Ekim ayında devreye alındı..

Bu yazarlar, ne zaman Başbakan’ın da katılacağı görkemli bir açılış töreni olur ve yatırımcı firma, bu tip kalemlerin ulaşım ve konaklamalarını temin ederse, o yatırımı sadece o gün ve sadece bir günlüğüne görmeye alışmış bir gurup.

En iyi örneği Osmaniye’de Tosyalı Holding tarafından hizmete alınan, milyar dolarlık yassı mamul yatırımı. 2010′un Şubat ayında açıldı. Bizim yazarlar, Başbakan oradayken oradaydılar. Bir daha ne bir ses ne bir nefes.. İşler nasıl gidiyor? Kapasite kullanımı yerinde mi? Tevzi düşünülüyor mu? Bu yazarların umuru değil. Halbuki Tosyalı Holding, yine Osmaniye’de, bu defa kendi mamullerinden yılda 800,000 ton boru üretecek bir yatırıma başlamak üzere. Osmaniye OSB’de 400 dönümlük arsa, Vilayet tarafından tahsis edildi. Protokol imzalandı. Ama Osmaniye’ye direk uçuş yok, deniz kenarında da değil. O zaman bizim ekonomi yazarlarımız tarafından yok farzedilmeye mahkum demektir.

Tosyalı Demir Çelik’den bir görüntü..

Ama tuvalet kağıdı ya da çamaşır deterjanında hangi firma yüzde dörtlük pazar payı arttırmış, hiç kaçırmaz, onu yazarlar. Çünkü yerinden kalkmak gerekmiyor. PR Şirketi bir disket içinde verileri ulaştırabiliyor. Bir de patronla ya da genel müdürle ropörtaj taktın mı yanına, oldu sana ekonomi haberi..

İnsan şu anda Karadeniz’de çalışan dev petrol – doğalgaz arama platformlarından haber yapmaz mı? Müracaat etseler, servis helikopteri ile bile onları alır, oraya götürürler. Nasıl çalışılıyor? Gece uzaktan nasıl ışıl ışıl görünüyorlar? Orada hayat nasıl geçiyor? Vardiyası bitenler karaya mı çıkar, orada mı yatar? Hava bozunca ne oluyor? Çalışmalar duruyor mu? İkmal en fazla kaç gün ulaşmasa sıkıntı çıkar? Platformlar da gemiler gibi sallanıyor mu? Akıl yoran yok ki aklına gelsin. En çok yaptıkları, platformlar Boğaziçi Köprüsü’nün altından geçerken fotoğraf çektirip sayfaya koymak..

Karadeniz’de bir arama platformunun gündüz ve gece görünüşü..

Ne merakları var, ne heyecanları..
Bunlar haberci değil, resmen ‘şirketçi’..

Yahu, şu anda Türkiye’nin kaç yerinde Çin’li personel çalişıyor.. Bir tane röportaj gördük mü?

Vatandaşlarımızın arasında yaygınlaşan ‘Türkiye üretmeden tüketiyor’ inancında bu kaytarmacı ve şişirmeci yazarların sorumluluğu az değil..

Sanki bir gizli örgüt bu yazar kümesini organize etmiş, ‘Türklerin ekonomik konularda kendilerine olan güvenlerini söndürün, ıvır zıvırla vakit geçirin’ talimatını vermiş gibi bir manzara var..

- d e v a m     e d e c e k -